Portekiz Sömürgeciliği; 1961-1974 Sömürge Savaşları ve Karanfil Devrimi

4385
Yazarlık Başvurusu

15. yüzyılda coğrafi keşiflerin başlamasıyla sömürge yarışına en önden atılan devletlerden biri olan Portekiz, denizaşırı koloniler oluşturmaya başlamıştı. Portekizliler Sömürgecilik faaliyetlerine 1415 yılında Sebte’ye hâkim olarak başlamışlardır. Bu tarihten itibaren tarihin en uzun süre yaşayan sömürge imparatorluğuna sahip olan Portekizliler, tarihsel süreç içerisinde sömürgecilik faaliyetlerinde gerek neden oldukları ilkler gerekse kullandıkları sömürgeleştirme yöntemleri ile ön planda olmuşlardır. Güney Amerika’dan, Doğu Hindistan’a, Afrika’ya kadar geniş bir alanda sömürge faaliyetlerine girişmişlerdir. Ayrıca Portekiz, sömürgeleştirdiği bölgelerde misyonerlik faaliyetlerinde de bulunmuş ve şüphesiz bu sebeple de yerel halklarla çatışmıştır.

Portekiz Krallığı

Portekiz sömürge yapısı, diğer Avrupalı devletlere nazaran, daha çok şiddetle beslenmiştir. İngiltere, Fransa gibi diğer Avrupalı devletlerin sömürge yarışına dahil olması ile 15. yüzyıldaki zenginlik dolu günlerinden giderek uzaklaşmaya başlayan ve sonrasında Afrika sömürgeleriyle siyasi çıkmazlar yaşayan Portekiz, Afrika’da büyük bir devrim hareketinin de ortaya çıkmasına ve ülke içerisinde bir darbeye dönüşmesine engel olamamıştır.

Bu bağımsızlık ve darbe sürecinin adı ise Karanfil Devrimi’dir. 20. yüzyılda dünyanın sömürgeciliğin karanlık ve kanlı tarafıyla yüzleştiği ve giderek sömürgelerin bağımsızlıklar elde ettiği bir ortamda Portekiz, halihazırda Afrika’daki bir çıkmaza girmekteydi. 1961-1974 yılları; Angola, Mozambik, Gine-Bissau gibi devletlerin sömürgeciliğe karşı giriştikleri bağımsızlık savaşları ile anılacak ve Portekiz sömürge imparatorluğunun çöküşünü daha da hızlandıracak olan tarihi bir dönem meydana gelecekti.

Portekiz Sömürgeciliği ve Gelişimi

Portekiz diğer Avrupa ülkelerine nazaran gemicilik alanında gelişmiş olduğu için girişmiş olduğu bu sömürge yarışında, 15. yüzyılda büyük bir yer edinmiştir. Sadece Güney Amerika ile kısıtlı kalmayıp Afrika kıyılarına da seferler düzenlemiş buralarda da kolonileşmeye başlamıştır. Ancak ilk zamanlarda sadece kıyılarda kalmış, Afrika içlerine girmemişlerdir. “1460 yılında Cabo Verde ve 1471’de Ekvator’a ulaşan Portekizli denizciler 1487’ye gelindiğinde Bartelomeu Dias ile Ümit Burnu’nu aşarak Hindistan yolunu açmışlardır” [1]. Bunun dışında kendileri gibi sömürgecilik faaliyetlerinde ön planda olan İspanyollara karşı da bir sömürge yarışına girişmişlerdir. Bu sebeple; “Christophe Colomb’un Lucayes -Bahama- adalarından birine varmasıyla ve Vasco da Gama’nın Hindistan’a ulaşmasından hemen önce, Papa VI. Alexander, Portekizliler ile İspanyollar arasında süren kıran kırana rekabete bir son vermek için müdahalede bulunmuştu. Portekiz haklarının sınırlarını Azorların batısından itibaren yüz fersahlık bir mesafe yerine, Portekizlilere Brezilya’nın bir kısmı üzerinde hak iddia etme fırsatını veren Yeşil Burun’dan itibaren 370 fersahlık bir mesafeyle saptayan 1494 tarihli Tordesillas Antlaşması’nda cereyan eden gergin tartışmalar bir sorun yaratmıştır” [2]. Bu anlaşma neticesinde Portekiz Güney Amerika’da Brezilya bölgesini sömürgelerine katıp, Doğu Hindistan’a daha da yoğunlaşabilme fırsatı bulmuştur. Zira yürürlükte olan anlaşma buna imkân sağlamıştı. Devam eden süreçte Vasco da Gama’nın 1498 yılında ulaştığı Kalikut’ta “Zamorinler ve Gucerat” sultanları gibi kimi yerel hükümdarlar, Arapların elinde olan okyanusu kontrol etmeksizin hüküm sürmekteydiler ve bunun üzerine Da Gama, Kalküta gelince, Portekiz Kralının Hint denizleri üzerinde hükümranlığını ilan etmiştir [3].

Vasco da Gama

Daha sonra yerel yönetimlerin karşı çıkışları ile süren çatışma ortamı neticesinde Portekiz, Hindistan’ın batı kıyılarına da hâkim olmayı başarmıştır. 16. yüzyılın başında Güney Amerika’da Brezilya, Hindistan’da ve Afrika kıyılarında hakimiyet alanını genişleterek büyük bir sömürge imparatorluğu kuran Portekiz, artık bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Ayrıca Lizbon kozmopolit, çok kültürlü ticaret ağı ile Avrupa’nın gözde ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Portekiz’in kolonilerinde ticaret için uygun hammadde ürünleri, buradan Avrupa’ya doğru bir yol izlemiştir. Ancak tüm bunların dışında Portekiz’in sömürge yarışında geride kalmasına vesile olacak sömürgecilik anlayışı, kazandıklarından çoğunu kaybetmelerine vesile olacak sürece girmişti. Hint denizinde yaptıkları yağmalar, yerel halka karşı acımasız tutumları, şehirlerin bombalanıp yerle bir edilişi ve yakılışı Portekiz sömürgeciliğinin göstermekten sakınmadığı kanlı yüzüydü. “Bu acımasız ve kanlı sistem, Portekiz’e ait olmayan bütün ticareti silip süpürmekle sonuçlandı” [4]. Hindistan’ın büyüklüğü karşısında dayanılmaz bir sömürü arzusu duyan Portekiz, bölgede varlığını hissettirmiş ve diğer Avrupalı devletlerin zamanla ilgisinin buraya kaymasına vesile olmuştur. Özellikle Hollanda, İngiltere ve Fransa’nın sömürgecilik faaliyetlerinin adeta cazibe merkezi olan Hindistan’a yönelmemeleri mümkün değildi.

“XVI. yüzyılın ortasından itibaren ise İspanyol ve Portekiz kolonyal imparatorluklarının cihan hâkimiyetine karşı yeni rakipler belirmeye başlamış ve bunların başlıcaları Hollanda, Fransa ve İngiltere olmuştur. Denizcilikteki gelişmeler ve John Cabot’ın seyahatleri [1450– 1499 (İngiltere için keşifler yapan bir İtalyandı.

Newfoundland’ı keşfetti)]. Akabinde İngiltere’de özellikle Kraliçe I. Elizabeth döneminde, deniz emperyalizmi sahasında yeni bir döneme girmişti” [5]. Bu andan itibaren bölgedeki sorunlu varlığı sebebiyle yerel halk tarafından nefretle karşılanan Portekizliler, ülkelerinde yaşadıkları problemlerin de nedeniyle zamanla bu bölgedeki sömürge yarışının gerisinde kalmaya başlamıştır. Zira acımasız sömürü anlayışlarını sonraki dönemde Afrika’da gösterecek ve kanla sömürüyü eşleyecekti.

Afrika’da Portekiz Sömürgeciliğinin Gelişimi

“Portekizliler, baharat denizine ulaşmak için İslam-Venedik blokunu aşmak amacıyla denize açılmaya başladıklarında, önce Afrika’nın Atlantik kıyısını keşfetmişler ve kısa süre sonra da bu kıyı boyunca deniz ve ticaret üsleri kurmuşlardır” [6]. Çünkü orayı sadece Hint denizine açılan bir yol olarak görmüşler, kıyı halkıyla kurdukları temas dışında içerilere doğru girmemişlerdi. Ancak diğer Avrupalı devletlerin sömürgecilik yarışına hızlı girişleri Portekiz’in yeni sömürü alanları bulmaya itmişti. Bu da varlığından haberdar oldukları Afrika’ydı. “Ekonomik, stratejik ve ticari amaçlarla Afrika kıyılarına yerleşen ve buralarda üsler, çiftlikler ve koloniler kuran Portekizlilerle; İngiliz, Fransız ve Hollandalılar arasında XVII. yüzyılın başından itibaren rekabet başladı. Batı Afrika’dan Lizbon’a her yıl ortalama 700 kg altın ve 10.000 kadar köle getirilmesi diğer Avrupa ülkelerinin ticari ve emperyalist duygularını tahrik etti” [7].

Bu da Avrupalıların, Hindistan ile beraber Afrika’ya da zoraki girişlerine sebep olmuştu. Sömürgecilik tarihinin en dramatik ve kanlı anlarına tanıklık eden Afrika, köle ticaretinin en çok görüldüğü kıtaydı. Özellikle Portekiz’in kolonileştirdiği bölgelerde uyguladığı şiddet ve köleleştirme faaliyetleri sömürgecilik zihniyetini apaçık ortaya koymuştur. Ayrıca Portekizliler kolonileştirdikleri yerlerde köle pazarları da kurmuşlardır. Bu köle pazarları özellikle Angola ve Mozambik kıyılarında söz konusu olmuştur. Ancak Amerika’nın bağımsızlığı ertesinde kölelik faaliyetlerini yasaklaması diğer Avrupa devletlerini de buna itmiş ve 1858 yılında Portekiz de köleliği yasaklayan ülkeler arasına katılmıştı. Dolayısıyla eskiye nazaran gerileyen kölelik faaliyetleri Portekiz’i Afrika’nın daha da içlerine yöneltmiş ve bunu da kıyıda kurdukları kolonilerin ardında kalan bölgelerde hak iddia ederek yapmışlardır. Böylece başta Portekiz olmak üzere diğer Avrupalı devletler ile Afrika içlerine girmişler ve tüm kıtayı sömürü faaliyetleri kuşatmışlardır.

1961-1974 Yıllarındaki Sömürge Savaşlarına Giden Süreç

Portekiz, “Güneybatı Afrika’da Angola, Doğu Afrika’da da Mozambik’e, ayrıca Batı Afrika’da Yeşil Burun adaları, Sao Tome ve Gine Bissau bölgelerine sahip olmuştur” [8]. Portekiz bu bölgeleri merkeze bağlı bir vilayet gibi yönetmiştir. Devam eden süreç, Afrika kıtasındaki sömürgeci devletlerin eziyetlerine maruz kalan yerel halkın artık bağımsızlık ve özgürlük arzuları ile başkaldırılarına tanık olmuştur. I. Dünya Savaşı’nın ardından girişilen bu bağımsızlık ve kurtuluş hareketleri Portekiz sömürgelerinde de görülmeye başlamıştı. Portekiz sömürge alanın içerisinde bu bağımsızlık hareketi, ilk olarak 1913 yılında Angola’da başlamıştır. Ancak sömürgeci devletler arasında kıtanın en eski sömürgecisi olan Portekiz için bu bağımsızlık hareketleri özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte alevlenmiştir. Özellikle Amerika ve Sovyetler Birliği arasındaki çekişmeye Afrika sahne olmuştu. Amerika, Angola’da eski sömürgecilik yıllarındaki ihtişamından hayli uzak olan Portekiz’i desteklediği UPA adlı örgütle sıkıştırıyordu. Zira bu bölgede komünizmin olası varlığı Amerika’nın çıkarları için tehdit demekti. Portekiz’in o dönem devlet başkanı olan Salazar buna karşın ABD destekli gruba karşı kınama yayınlamıştır. Bu dönemde Salazar hükümetine karşı girişilen darbe girişimi de başarısızlıkla neticelenmiştir. Bunun üzerine Salazar, sömürgelerindeki birliklerinin sayısını arttırmış ve darbe girişimine bu yolla karşılık vermiştir.

Bandung Konferansı

Ayrıca bu dönemde, 1955 yılında, düzenlenen Bandung Konferansı’nda sömürge boyunduruğundan kurtulmuş devletlerin de sesini duyurabilir olması da Portekiz sömürgelerindeki halkların bağımsızlık ideallerine sıkı sıkıya bağlılık göstermelerine sebep olmuştu.nDiğer yandan NATO üyesi olan ve haliyle batı yanlısı politikalar güden Portekiz de bu sömürgelerde komünizmin yayılım göstermesine razı değildi.

Bu durum Afrika sömürgelerindeki savaşta, Amerika ve Portekiz’in ortak çıkarlara dayalı bir noktada olduğunu gösterse de yine bu bölgelerde Amerika için kendilerine nazaran zayıf bir denetim gücü olan Portekiz’in bulunması da doğru değildi. Portekiz ise diğer Avrupalı devletlerin aksine 1960 yılına değin sömürgelerini bırakmamış, 1961-1974 yıllarında Afrika sömürgeleri ile savaşa girişmiştir. Soğuk savaş döneminde görülen bu savaşlar; Portekiz’in Afrika’daki sömürgelerinde, komünizmin de etkisi ile, bağımsızlık ideallerinin yerel halkta daha da karşılık bulmasına sebep olmuştu. Bunun üzerine Gine Bissau, Angola ve Mozambik’te yoğun bir bağımsızlık savaşı başlamıştır. Bağımsızlık savaşları bu üç ülkede örgütlü bir şekilde ilerlemiştir. Bu kitlesel hareketin organize bir şekilde yönetilmesini sağlayan örgütler ise şunlardır; MPLA (Angola), PAIGC (Gine Bissau), FRELIMO (Mozambik).

Angola

“Portekiz’de hüküm süren Salazar diktatörlüğünün 1950’li ve 1960’lı yıllarda Afrika’daki sömürgelerindeki baskısını arttırması, Angola’da Portekiz sömürge yönetimine karşı bağımsızlığı amaçlayan silahlı direniş hareketlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bağımsızlık yolundaki ilk eylem, MPLA adlı yapılanmanın 1961 yılının şubat ayında ülkede bulunan polis merkezlerine saldırması ve siyasi tutukluları serbest bırakmaya çalışmasıyla meydana gelmiştir” [9]. MPLA’nın başında bulunan Antonio Agostinho Neto, bağımsızlık mücadelesine MPLA ile öncülük ettiği için Portekiz tarafından aranmaktaydı. Bundan dolayı Amerika’da Kennedy hükümetine bağımsızlık mücadelelerini destek vermelerini istese de isteği karşılık bulmamıştır. “Bunun üzerine Küba’da Fidel Castro ve Che Guevera ile görüşerek onların desteğini almıştır” [10]. Bu nedenle Angola’daki bağımsızlık savaşının ideolojik nedenlerle var olmadığını ve şekillenmediğini söyleyebiliriz. Ayrıca “Angola’da Portekiz sömürge yönetimine karşı yürütülen bağımsızlık çabalarının en dikkat çekici yönü tek bir elden yürütülememiş olmasıydı. Zira birbirlerinden farklı siyasi görüşlere ve sosyal tabanlara sahip olan FNLA, MPLA ve UNITA aynı anda hem işgalci Portekiz kuvvetleriyle hem de birbirleriyle savaş halindeydi” [11].

Bunların içlerinden FNLA direkt olarak ABD’den destek almaktaydı. UNITA ise kabileler ile arasında bulunan güçlü bağlar ile varlık göstermekteydi. Ancak bu örgütlerin arasında ön planda olanı MPLA idi. Tüm bu örgütlenmeler süreci içerisinde Portekiz, yerel halkın bu oluşumlara meyletmemesi için sosyal ve ekonomik reformlar açıklamış ve durumun lehine dönmesi için gayret etmiştir. Aynı zamanda bölgeye 70.000 askerini sevk etmekten de geri durmamıştır. Ancak bu girişimler bölgede çatışmanın çıkmasına mâni olamamıştır. Bu çatışmalar, Angolalı binlerce insanın yaşamlarını yitirmelerine sebep olmuştur. “Bu süreçte Portekiz sömürge yönetiminin isyan hareketlerini bastırmak için uçaklardan bomba atmak ve kimyasal silah kullanmak gibi yöntemleri benimsemesi savaşı daha da sertleştirmiş ve bu bölgenin istikrarını iyiden iyiye bozmuştur. Direniş hareketlerine ek olarak, kahve ve pamuk plantasyonlarında ağır koşullar altında çalışan Afrikalı işçilerin zaman zaman çıkardıkları isyanlar da Portekiz yönetiminin Angola’daki etkinliğini sarsacak nitelikte olmuştur” [12].

Antonio Agostinho Neto

Devam eden süreçte, mücadelede bulunan gruplar içerisinde komünist bloğun destekte bulunduğu MPLA gibi örgütlerinde bulunmasını örnek göstererek, bunu bir komünizm karşıtı operasyon olduğunu belirten Portekiz, bu yolla destek toplamayı amaçlamıştır. Savaşın ağır yükü ve sömürgelerden elde edilemeyen gelir Portekiz’i zorlamaya başlamıştır. Nitekim ekonomik olarak zor bir döneme giren Portekiz hükümeti, iç politikada halkın tepkileriyle beraber yeni bir ayrıklık ile boğuşmak zorunda kalmıştır. Bu sorunların yansıdığı bir diğer yer ise ordu olmuş ve 1974 yılında ordu içerisinde bulunan sol görüşlü askerler Caetano hükümetine karşı bir darbede bulunmuştur. Karanfil Devrimi adını verdikleri bu girişim Portekiz’in başta Angola olmak üzere diğer sömürgelerinden ayrılması ile sonuçlanmıştı.

Mozambik

Portekiz’in sömürgelerinde bağımsızlık ve kurtuluş hareketlerinin görüldüğü bir diğer yer ise Mozambik’ti. Kendilerini Marksist-Leninist bir çizgide ilan eden FRELIMO (Mozambik Kurtuluş Cephesi) öncülüğünde başlayan bu bağımsızlık savaşı, tıpkı Angola ve Gine Bissau’da olduğu gibi yıllara yayılan çatışma evrelerinden oluşmaktaydı. Savaş, diğer sömürge alanlarında olduğu gibi ekonomik sömürü ve fena muamele nedeniyle yerel halkın buna karşı direnişi sonucunda, bağımsızlık idealinin oluşmasıyla, alevlenmişti. Yıl 1964’ü gösterdiğinde başlayan çatışmalar, yine kanlı ve sivil ölümlerin hayli fazla olduğu bir hale evrilmişti. Zira “Mozambik Kurtuluş Cephesi’nin direnişçi sayısı 1968’de 4000’e ulaşınca Portekiz ülkede asker sayısını 50.000’den 70.000’e çıkarmış ve bağımsızlık taraftarlarına tam bir katliam uygulamaya başlamıştı” [13]. Yaşanan çatışmaların Mozambik’in merkezine kadar yayılması ülkeyi içine alan geniş bir alanın çatışma sahası halini almasına sebep olmuştu. Portekiz birliklerinin, her ne kadar asker sevkleri yapılmış olsa da büyüyen ve sürekli sayıları artan gerillalara karşı direnci kırılmaya başlamıştı. Bu durum bölgede FRELIMO örgütünün yerel halk tarafından daha da benimsenmesine sebep olmuştu. Dolayısıyla yerel halkın büyük çoğunluğunun desteğini alan Mozambik Kurtuluş Cephesi bağımsızlık savaşlarına kitlesel bir katılım sayesinde başarıyla devam edebilmiştir.

 

Devam eden süreçte Mozambik Kurtuluş Cephesi lideri Eduardo Mondlane 1969 yılında öldürülmüştür. Yerine ise Moises Machel geçmiş ve bu süreç içerisinde örgüt içinde yönetsel bir değişiklik de söz konusu olmuştur. Machel de FRELIMO’nun başarılı şekilde bağımsızlık savaşına devam etmesi için önemli bir katkıda bulunmuştur. Ancak Rodezya’nın Portekiz’in yanında konumlanması ve askeri destek vermesi bu yıla kadar olan FREMILO’nun üstünlüğünü ve direncini kırmıştı. Bunun sonucunda 1973 yılına gelindiğinde artık Portekiz tarafından yeniden tüm Mozambik hakimiyet altına alınmıştı. Ancak tüm bunlara rağmen, yıllara yayılan bu çatışma evrelerinde, Portekiz’in Mozambik’teki bu gerilla hareketine karşı başarısız ve etkisiz pek çok operasyona girişmesi, çatışmaların uzun yıllar sürmesi nedeniyle Portekiz için maliyetli bir hal alması ve her şeye rağmen Mozambik Kurtuluş Cephesi’nin varlığını halen sürdürmesi Portekiz için bir başarısızlık olarak görülmüştü. Ayrıca bu durum Portekiz’in yerel halka karşı giriştiği katliamlar sebebiyle halk ve ordu içerisinde karşıt muhalif cepheler de yaratmıştır. Bunun sonucunda “1974 yılında Portekiz’de gerçekleştirilen darbenin ardından Mozambik Kurtuluş Cephesi’nin lideri Samora Moises Machel’in Portekiz hükümetiyle görüşmeyi kabul etmesi üzerine yirmi yıl süren gerilla savaşı sona ermiştir.”14

Gine Bissau

Portekiz sömürgeciliği, 20. yüzyılda, geçmiş yüzyıla dair eski gerçekleri hali hazırda bulunduğu yüzyıla taşıma politikasına tutunarak, Gine Bissau gibi bir başka sömürgesinde de bağımsızlık savaşlarına tanıklık etmiştir. Bununla ilgili Portekiz Sömürge Savaşları sırasında dönem Dışişleri Bakanı Nogueira’nın söylemleri Portekiz’in içinde bulunduğu politik karmaşayı açıklar niteliktedir: “Yalnız biz, diğer herkesten önce Afrika’ya insan hakları ve ırk eşitliği fikrini getirdik. Yalnız biz, halkların kardeşliğinin en mükemmel ifadesi olan, ‘çoklu ırkçılığı’ hayata geçirdik. Bu dünyada hiç kimse bu ilkenin geçerliliğine karşı çıkamaz, ama bunun bir Portekiz buluşu olduğunu teslim etmekte biraz kararsızlık yaşanmaktadır ve bunu kabul etmek dünya üzerindeki yetkinliğimizi artıracaktır” (Franco Nogueira, Dışişleri Bakanı, 1967)” [15]. Gine Bissau’da da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlık fikirleri oluşmaya başlamış ve Angola’da başlayan direniş burada da devam etmiştir. “1959 yılında Bissau Limanı’ndaki işçilerin başlattıkları grevin sömürge idaresi tarafından kanlı şekilde engellenmesi, pasif bağımsızlık hareketinin silahlı eyleme dönüşmesine yol açmıştı” [16].

Bu sebeple Mozambik ve Angola’da olduğu gibi Gine Bissau’da da halk tarafından kabul görmüş bir örgütlü yapı bağımsızlık savaşına öncülük etmiştir. Bu örgüt ise PAIGC (Gine ve Yeşil Burun Bağımsızlığı için Afrika Partisi) olmuştur. PAIGC, Amilcar Cabral ve Luis Cabral tarafından kurulmuştur.

Özellikle Amilcar Cabral 1973 yılında uğradığı suikasta değin Gine Bissau bağımsızlık mücadelesinde önemli bir etki sahibi olmuş ve Afrika sömürgelerinde sembol bir isim haline gelmiştir. Ayrıca PAIGC, Küba ve Sovyetler Birliği’nden destek almıştır. 1963 yılında savaş, gerillaların askeri birliklerin yoğun olduğu Tite’ye saldırmasıyla başlamıştır. Portekiz tıpkı Angola ve Mozambik’te de yaptığı gibi burada da sert bir karşılık vermiştir. Kanlı çatışmalar Gine Bissau’da da yaşanmış ve sivil halktan yaşamını yitirenler olmuştur. PAIGC çatışmalarda üstünlük göstermiş ve zamanla Gine Bissau’nun geneline hâkim olmuştur. PAIGC de halk nazarında benimsenmiş ve bu sayede birleşik güçlü bir yapı haline gelmiş, Portekiz’e karşı başarılı olmuştur. Amilcar Cabral’ın öldürülmesi bağımsızlık mücadelelerinde sekteye uğratsa da dirençleri kırılmamış ve “PAIGC 24 Eylül 1973 günü Gine Bissau adıyla yeni devletin kurulduğunu açıklamıştır” [17]. Ordunun yaptığı darbenin ardından yeni kurulan hükümet de PAIGC ile görüşmeler yapmayı kabul etmiştir. Görüşmeler neticesinde Gine Bissau’daki Portekiz yönetimi son bulmuştur.

Karanfil Devrimi

1974 yılında Portekiz Sömürge Savaşları boyunca Salazar yönetiminden geriye kalan Caetano hükümetinin gerek Afrika’daki politikalarından gerekse iç politikadaki otoriter yönetiminden memnun olmayan ordu mensubu sol görüşlü bir grup yönetimi devirmiş ve başa geçmiştir. Darbe herhangi bir çatışma söz konusu olmadan hükümet mevzilerinin ele geçirilmesi sonucu hızlı ve etkili bir şekilde gerçekleşmiştir. Her ne kadar antidemokratik bir kavram olsa da Portekiz sömürgeciliğinin Afrika’da yerel halka yaptığı insanlık dışı muameleye inmişti bu darbe. Bu sebeple peşi sıra Portekiz himayesinden kurtulan Angola, Mozambik ve Gine Bissau için bağımsızlık ve özgürlüğün başlangıcı olmuştu. Ayrıca Ulusal radyodan sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş olsa da halk sokaklara çıkmış ve darbe yapan ordu mensuplarına desteklerini göstermiştir. Bu sebeple bunun Portekiz halkı nazarında da kabul görmüş ve benimsenmiş bir girişim olduğunu söylemeliyiz. Adına, Lizbon’da tank ve silahların ucuna çiçek pazarından alınan karanfillerin iliştirilmesi üzerine Karanfil Devrimi denilmiştir. Sömürgeleriyle olan savaşta askerlik süresinin uzatılması, muhalif cepheye karşı otoriter tutum, savaşın getirdiği mali ve ekonomik külfet Portekiz’in yüzyıllardır varlığını sürdüren sömürge imparatorluğunun fiilen yok olmasına sebep olmuştu. Darbeden sonra yeni hükümet Angola, Mozambik ve Gine Bissau’daki bağımsızlık hareketlerinin temsilcileri ile görüşmüş ve görüşme sonucunda ise bu üç devlet bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Portekiz darbe sonrasında Afrika sömürgeciliğinden çekilerek ülkesindeki savaş sonrası durumu ele almak adına içe yönelmiştir. Aynı şekilde sömürge yönetiminden çekildiği ülkelerde de iç karışıklık ve kargaşa baş göstermiştir. Şüphesiz Nisan 1974 yapılan darbe sömürgecilik tarihinde ve Portekiz siyasi tarihinde önemli bir eşik olmuştur.

Zira Afrika’daki bağımsızlık mücadeleleri, kitlesel direnişin 20. yüzyıldaki bir başka örneği olmuştu. Sonuç: Portekiz, 15. yüzyılda donanmasının/ordusunun gücüyle atıldığı sömürgecilik faaliyetlerine yine 20. yüzyılda ordusunun müdahalesi ile son vermişti. Kuşkusuz kolonileştirdiği bölgelerde uyguladığı şiddet Portekiz sömürgecilik faaliyetlerinin en göze çarpan noktasıdır. Portekiz’in sömürge savaşlarında Angola ve Gine Bissau’da başarı sağladığı operasyonları olsa da gerilla hareketlerine karşı kırılan direnci yeni yüzyılda sömürge faaliyetlerinin yöntem olarak değiştiğinin gerçek bir kanıtıdır. Avrupalı diğer devletlerin sömürgelerinde yönetim erkine müdahale etmeksizin sağladığı kazançlı tutum, 20. yüzyılın sömürgecilik faaliyetlerinin ne noktaya evrildiğinin bir göstergesidir. Portekiz’in denizaşırı bölgeleri bir vilayeti gibi görmesi ekonomik ve politik olarak çıkmaza girmesine sebep olmuş, Karanfil Devrimi ile bu durum demokratik atılımlarla atlatılmaya çalışılmıştır. Ancak darbeyi yapan gruplar arasında çıkan fikir ayrılıkları, Soğuk Savaş döneminin kutuplaştırıcı yönünün aksine ılımlıların hâkim olduğu bir yönetimin Portekiz’i yönetmesine neden olmuştu. Bundan dolayı Portekiz’de diğer ülkelerde sol cuntacıların yönetimi devraldıktan sonra gösterdiği ideolojik ayrım söz konusu olmamıştı. Bu durum da darbe döneminin, daha demokratik bir Portekiz ideali için bir geçiş dönemi olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.

[irp posts=”3678″ name=”Birinci Dünya Savaşı’nda Afrika Sömürge Haritası”]

Mahsun Demir 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı 

KAYNAK

Dipnotlar 

[1] Özkan Karaca, Kanlı Şarap, Küflü Ekmek: Sömürgecilik, MSN Yayıncılık, İstanbul 2019, s.105

[2] Marc Ferro, Sömürgecilik Tarihi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2002, s.57

[3] Ferro, a.g.e., s.58

[4] Raimondo Luraghi, Sömürgecilik Tarihi, Sosyalist Yayınları, İstanbul 1994, s.116

[5] Mehmet Refik Bürüngüz, “Son Dönem Osmanlı Aydınlarının Sömürgecilik ve Emperyalizm Algısı”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2013, s.16

[6] Luraghi, a.g.e., s.183

[7] Davut Dursun, “Afrika”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), I, İstanbul 1988, s. 419

[8] Dursun, “Afrika”, s. 423

[9] Hasan Aydın, “Afrika’nın Balkanlaşması: Angola Örneği”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 66, 2020, s.106

[10] Emrah Aksakal,” Afrika’daki İç Savaşların Temel Dinamiği: Sudan Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2016, s.45

[11] Aydın, a.g.m., s.106

[12] Aydın, a.g.m., s.107

[13] Ahmet Kavas,”Mozambik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), https://islamansiklopedisi.org.tr/mozambik#2, (Erişim Tarihi: 08.01.2021)

[14] Kavas,”Mozambik”, https://islamansiklopedisi.org.tr/mozambik#2

[15] Ferro, a.g.e., s.235

[16] Davut Dursun,” Gine Bissau”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), c. 14, 1996, s.75

[17] Dursun,” Gine Bissau”, s.75

Kaynaklar 
Aksakal Emrah,” Afrika’daki İç Savaşların Temel Dinamiği: Sudan Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, 2016

Aydın Hasan, “Afrika’nın Balkanlaşması: Angola Örneği”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 66, 2020

Bürüngüz Mehmet Refik, “Son Dönem Osmanlı Aydınlarının Sömürgecilik ve Emperyalizm Algısı”, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, 2013

Dursun Davut, “Afrika”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), I, İstanbul 1988 Dursun Davut,” Gine Bissau”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), c. 14, 1996 Ferro Marc, Sömürgecilik Tarihi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2002

Karaca Özkan, Kanlı Şarap, Küflü Ekmek: Sömürgecilik, MSN Yayıncılık, İstanbul 2019

Kavas Ahmet,”Mozambik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), https://islamansiklopedisi.org.tr/mozambik#2, (Erişim Tarihi: 08.01.2021) Luraghi Raimondo, Sömürgecilik Tarihi, Sosyalist Yayınları, İstanbul 1994

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz