Uluslararası sistemin her döneminde, dönemin aktörlerinin arasında ya da mikro boyutta aktörlerin toplumlarının içinde bölgesel veya ulus içi çatışmalar, uyuşmazlıklar her daim var olmuştur. Latin Amerika bölgesi de gerek kolonizasyon döneminde gerek De-kolonizasyon döneminde bu çatışma ve şiddet ortamlarını yoğun şekilde yaşamıştır. Lakin bu şiddetin egemen olduğu ortam bulunduğu dönem ile sınırlı kalmamış, gelecekteki bölge halklarına ve dönemlerine de adeta bir virüs gibi bulaşıp evrim geçirerek, kendini dönemin şartlarına entegre etmiş ve var olmaya devam etmiştir. Kolonizasyon döneminde Latin Amerika bölgesinde hegemon olan İspanya başta olmak üzere Portekiz, Hollanda, İngiltere gibi devletler kendi kaynaklarını maksimize etmek için bölgede büyük tarım plantasyonları kurmuştur. Ve milyonlarca yerli halkı hem bu tarım alanlarında hem de gümüş (Bknz; Potosi Maden Ocakları), altın gibi birçok doğal kaynağın çıkarılması için zor şartlarda çalıştırmışlardır.
Bu sistematik şiddetin egemen olduğu dönem 1808 yılında Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesinden sonra, Latin Amerika’daki en büyük kolonyal güç olan İspanya’nın bölgedeki valiliklerinde nüfuzunu kaybetmesine ve bölgede geneli 1825 yılına kadar süren bir bağımsızlık savaşı ortamına dönüştürerek şiddetin sistematikliğinin kırılmasına neden olmuştur. Ancak ilerleyen süreçte bağımsız devletlerin içinde tekrardan ortaya çıkarak evrilmesine yol açmıştır.
Bağımsız devletlerin ortaya çıkmasından sonra Latin Amerika devletlerinin çoğunda demokrasi ve darbe dönemleri birbirini takip etmiş, istikrarlı siyasi yapılar kurulamamıştır. Bunun ana sebebi kolonizasyon ve de-kolonizasyon sürecinden yeni çıkan bu devletlerin hem sistematik siyasi bir yapıya sahip olamaması hem ekonomik olarak bağımsızlıklarını ele alamamaları ve Soğuk Savaşın etkisiyle bölgede daha da artan ideolojik mücadelelerin sürekli kendini tekrarlamasıydı. 21.Yüzyıl’da Latin Amerika’daki devletlere baktığımızda ise yozlaşma, devlet kurumlarının yetersizliği, nepotizm, enflasyonun, uyuşturucu ticareti gibi kanunsuz iş kolları çoğunluktadır. Ortaya çıkan şiddet ve güvensizlik ortamının ana nedeni kolonizasyon, de-kolonizasyon ve demokrasi/darbe siyasi süreçlerinden kalan şiddet ortamının yapılaşarak kendini devam ettirmesidir. Şiddetin, yapısal şiddet olarak bölge ülkelerinin kurumlarında, toplumlarında var olması güvensizlik, çatışma ve şiddet ortamının sürekli kendini göstermesine sebep olarak bölge ülkelerini ve bölgeyi tehdit etmektedir. 2019’da Şili’de belediye ulaşım ücretlerine yapılan zamdan sonra yaşanan, Şili tarihinin en büyük sokak olaylarını yapısal şiddet perspektifinden bakmak, Latin Amerika’da sürekli tekrarlanan toplumsal çatışma, güvensizlik ve şiddet olaylarını anlamamıza ışık tutacaktır.
Yapısal Şiddet’in Tanımı ve Latin Amerika’da Yansıması
Şiddet; kaba güç, karşıt görüşte olanlara kaba kuvvet kullanma gibi anlamlar taşıyan, ulus içi, bölgesel hatta uluslararası arenadaki uyuşmazlıklarda, çatışmalarda kendini genelde fiziksel olarak gösteren ve bilinen bir eylem türüdür. Ancak Norveçli sosyolog Johan Galtung şiddeti sadece fiziksel şiddet ile sınırlı tutmaz. Şiddetin birçok türü olduğunu ve kültürel ya da yapısal bir temelinin olduğunu belirtir. Johan Galtung’un şiddet üçgenine göre (Galtung’s Vıolence Triangle) şiddet tepede doğrudan şiddet olmak üzere, temelinde yapısal ve kültürel şiddet olan bir yapıdır. Yani doğrudan şiddetin ortaya çıkması için temelde yapısal ve kültürel şiddet ögelerinin olması gereklidir. Bu ögeler bireyde, toplumda, devletlerin kurumlarında yapısallaşarak oluşur ve şiddeti doğurarak doğrudan şiddetin çeşitleri olan fiziksel ve psikolojik şiddete çevirir. Şiddet üçgenini oluşturan şiddet türlerinin içeriğine bakacak olursak;
- Doğrudan Şiddet: Faili belli olan, silahlı düşmanca eylemlere işaret etmektedir. Savaş, zorbalık, işkence, tecavüz, etnik temizlik gibi eylemleri de içerir.
- Yapısal Şiddet; Toplumda yer alan yapılarla ve kurumlarla ilgilidir. Bu yapılar ve kurumlar genellikle herkesin iyiliği için toplumun işlevini desteklerken, aynı zamanda bazı kişi ve gruplarca diğerlerine baskı uygulamak için de manipüle edilebilmektedirler, ki bu da yapısal şiddet olarak addedilmektedir. İnsan haklarının baskı altına alınması, cinsiyet/yaş ayrımcılığı, kurumsal şiddet, bazı dini grupların dışlanması yapısal şiddete örnek olarak gösterilebilir.
- Kültürel Şiddet; Kültürün çeşitli boyutları (din, ideoloji, dil vb. gibi), toplumun belirli bölümlerine karşı gösterilen ve böylelikle insanların temel ihtiyaçlarını karşılamalarına ve tam potansiyellerine ulaşmalarına engel olan şiddeti haklı çıkarmak için kullanılabilmektedir.
Doğrudan şiddet, fiziksel ve psikolojik şiddeti içinde bulunduran, şiddetin buzdağının görünen yüzüyken, yapısal ve kültürel şiddet ise doğrudan şiddetin temellerini oluşturur. Yapısal şiddet tüm çatışmaların temelinde var olan şiddet türüdür. Temelinde fiziksel ya da psikolojik şiddeti bulundurmaz ancak şiddetin ortaya çıkışının temel nedeni bizzat yapısal şiddetin kendisidir. Şiddeti önlemek için şiddetin görünür yüzüyle mücadele etmek yerine, doğrudan şiddeti ortaya çıkaran ve onu var eden yapısal şiddet ile mücadele etmek şiddetin çözümü için ideal olandır.
Latin Amerika’da yaşanan şiddet, çatışma, uyuşmazlık olaylarına baktığımızda, temelinde bölge devletlerinin kurumsal yapılarındaki bozulmaların varlığı büyük bir etken olarak kendini gösteriyor. Bölgedeki ülkelerin sosyal devlet olamayışları, kolluk kuvvetlerinin yetersiz oluşu ve oluşan gettolarda suç oranlarının önlenemeyecek düzeye çıkması, ekonomik yönetişimin düşük seviyede olması, devlet kurumlarında yozlaşmanın yüksek seviyelerde kol gezmesi devletlerin halkları üzerinde bir yapısal şiddet oluşturmuştur. Bu yapısal şiddet elementleri sonucunda devletlerin toplumlarında açlık sınırında yaşayan insanlar artmış ve Latin Amerika sosyal piramidine baktığımızda, zenginliğin çok büyük bir miktarının piramidin en tepesinde yer alan siyasal elite kaldığı gözükmektedir. Alt ve orta sınıflar ekonomik eşitsizlikten dolayı ağır yaşam şartlarının altında mücadele verdikleri için gettolaşma bölge ülkelerinde beraberinde gelmiş ve bu favelalarda uyuşturucu, silah ve insan kaçakçılığı gibi kayıt dışı bir ekonomi ortaya çıkarmıştır. Bölge devletlerinin halklarında bu ekonomik, sosyal ve işlemekte sorun yaşayan hukuk sistemlerindeki bozulmalardan kaynaklanan toplumsal şiddet, çatışma ve ideolojisi “devrim” merkezli olan hareketleri de beraberinde getirmiştir. 2019 yılında Şili’de gerçekleşen olaylara baktığımızda bu yapısal şiddet elementlerinin nasıl bir infial yarattığını ve yapısal şiddet elementlerinin, doğrudan şiddete götüren tarihsel süreci nasıl oluşturduğunu daha net görebiliriz.
2019 Şili Olayları Örneği
2019 yılının Ekim ayında Şili’nin başkenti Santiago’da toplu taşıma ücretlerine yapılan 30 pesoluk zamdan sonra, ulaşım istasyonlarına toplanan geneli öğrencilerden oluşan halk tarafından yapılan eylemler, süreç ilerledikçe daha büyük bir hale gelerek, ülkenin çeşitli yerlerinde de başlayan toplumsal şiddet olaylarına dönüşmüştür. Ülkenin her yerine dağılan bu eylemlerin şiddeti gün geçtikçe artmış, metrobüsler, tramvaylar, otobüsler, devlet daireleri yakılmış ve yağmalanmıştır. Ülkedeki karışıklık ortamını dindirmeye ve eylemleri sona erdirmeye çalışan kolluk kuvvetleri, eylemciler üzerinde güç kullanmasından dolayı yirminin üzerinde Şili vatandaşı hayatını kaybetmiş ve on binden fazla gözaltı uygulanmıştı. Ekim ayında yaşanan bu olaylara yüzeysel baktığımızda eylemleri patlayacak seviyeye getiren şey ulaşım hizmetlerine yapılan zam gibi gözükse de, fitili sonuna kadar tüketerek patlama noktasına kadar getiren tarihsel ve siyasal süreç neydi? 1808 yılında Fransa ve İspanya arasında mücadelenin başladığı dönemde Şili’de bağımsızlık hareketleri başlamış ve 1818 yılında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bağımsızlıklarından sonra bölgenin eski hegemonu İspanya’ya ve bölgede yeni bağımsızlığını kazanan Bolivya, Peru, Arjantin ülkelerine karşı yaptığı savaşlar sonucunda toprak bütünlüğünü sağlamıştır. Bağımsızlık süreçlerinden sonra bölgede yeni hegemon olan ABD’nin etkisinde kalan Şili’de düzenli şekilde yönetime gelen iktidarların oluşması oldukça zor oldu. ABD bölgede kendisine karşı faaliyet gösterebilecek iktidarları istemiyordu. Bu yüzden Latin Amerika’daki tüm devletlere de yansıyan durum Şili’de de boy gösterdi, darbeler ile gelen sağ yönetimler ve ABD karşıtı komünist, sosyalist sol yönetimler arasında el değiştiren bir siyasal süreç yaşandı.
İktidarların sürekli değiştiği Şili’de komünist ve sosyalist bir eğilimin oluşu, oldukça normaldi. ABD baskısından yorulmuş olan halkın, bu seçimleri yapması, hem üzerlerindeki baskıyı azaltıp istikrarlı bir siyasal süreci beraberinde getirecek hem de darbe dönemlerinde yaşanan şiddet ortamlarından kısmen kurtulmayı da beraberinde getirecekti. Darbe dönemlerindeki şiddete en büyük örnek; 1973-1988 yılları arasında yönetime gelen Pinochet döneminde yaşanan sistematik şiddet dönemidir. General Agusto Pinochet döneminde yaşanan şiddet olayları, iktidar karşıtlarına yapılan ayrımcılık, karartma ve baskı dönemi yapısal şiddetin temellerini kurumsal olarak daha da arttırmıştır. ABD yanlısı politikalarına daha da arttıran Pinochet yönetimi, neo-liberal ekonomik yönetime geçerek, ülkedeki çoğu doğal kaynak rezervini Amerikan şirketlerinin eline devretmiştir. Bu ekonomik bağlanma ile birlikte de toplumdaki zengin ve fakir arasındaki uçurum giderek artmış, toplumun tabakasını oluşturan yerli fakir halkın, zengin siyasi elitlere karşı nefreti daha da artmıştır. 1988’den sonra ne kadar demokratik seçimler tekrardan siyasal süreci ele alsada, Pinochet dönemi hem siyasal hem de ekonomik olarak Şili’de yapısal ve kültürel şiddetin arttığı, devlet kurumlarına yayıldığı bir dönem olmuştur.
Retrospektif bakış, 2019 yılındaki olaylara siyasal, toplumsal ve ekonomik pencereden bakarken bize ne kadar yardımcı olsada, dönemin şartlarını da eklemek bize bu yapısal şiddetin kurumlardan atılamadığında tekrardan ortaya çıkacağını her zaman gösterecektir.
Darbe döneminden sonra en istikrarlı Latin Amerika ülkesi olarak gösterilen Şili, sürekli pozitif büyüme ve yüksek kredi notlarıyla kendini gösterdi ancak bu iyi durum belirtileri toplumun alt tabakalarına yansımadı. Neo-liberal, yabancı yatırımını savunan ve devlet müdahalesinin minimum olması gerektiği düşünen bu ekonomik sistem, toplumda ekonomik eşitsizliğe ve gelir dağılımında dengesizliğe yol açtı. Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, devlet okullarına ödeneğin daha da azaltılması devlet okullarını bir özel eğitim kurumuna dönüştürerek, ebeveynlerin yüksek faizli krediler altında ezilmesine yol açtı. Sosyal devletin etkisini oldukça yitirmesi ve artan ekonomik eşitsizlik, ülkenin büyük bir çoğunluğunu oluşturan fakir, yerli halkı küçük bir eylem olarak ortaya çıkmış olan Santiago ulaşım zammı protestolarını, tüm ülke çapında günlerce süren büyük bir toplumsal çatışma ve şiddet eylemlerine çevirmiştir.
Sonuç
Latin Amerika bölgesi bağımsızlıklarını kazandıkları dönemden sonra uzun bir süre istikrarlı siyasi yapılarını oluşturamamıştır. Bu istikrarlı siyasi, ekonomik yapıların oluşamaması deneyimli kurumların ve ekonomik sistemlerin oluşamamasını beraberinde getirmiş, devletin kurumları ve ekonomik eşitsizliğin altında ezilen toplumları da ortaya çıkarmıştır. Uzun yıllar boyunca bu yapısal şiddeti yaşamış olan devletlerin halkları ne kadar istikrarlı siyasal, ekonomik dönemler geçirse de, toplumda uzun yıllardır evrim geçirerek var olan bu yapısal şiddet oluşturan kurumları, yapıları çözemezler ise iktidarları değiştiren hatta bölge devletlerini de tehdit eden yeni toplumsal şiddet olaylarına, her kriz anında gebedirler. 2019 yılında Şili’de yaşanan, Santiago’da başlayarak tüm ülkeyi saran, günlerce süren toplumsal eylemlere baktığımızda, yapısal şiddetin etkilerinin devletlerin siyasal süreçlerinden kaynaklı olarak, toplumların tabanında gizlendikleri ve tetikleyici bir olayla tekrardan ortaya çıkacaklarını her dönem görebilmemiz mümkündür.
Murathan Ekinci
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
[irp posts=”28125″ name=”Brezilya’nın Ekonomisinin Yükselişinden Koronavirüse Genel Bakış”]
KAYNAK
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/latin-amerika-ve-guncel-sorunlari-/1671585
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/latin-amerikada-baskaldiri-kamplasma-ve-darbeler-yili-2019/1693836
Alpaslan ÖZERDEM, Barış İnşası Kuram ve Uygulaması (Ankara: Nobel Yayınları,1. Basım, Kasım 2013) 33-35. Sayfa
https://www.greelane.com/tr/bilim-teknoloji-matematik/sosyal-bilimler/structural-violence-4174956
http://www.tuicakademi.org/yapisal-siddet-teorisi-ve-venezuela-ornegi/
Doç. Dr. İsmail Ermağan, Dünya Siyasetinde Latin Amerika (Ankara: Nobel Yayınları, 1.Basım, Haziran 2017) 1-110. Sayfa
Doç. Dr. İsmail Ermağan, Dünya Siyasetinde Latin Amerika 2 (Ankara: Nobel Yayınları, 1.Basım, Ekim 2018)
Galtung, J., (1969) “Violence, Peace, and Peace Research”, Journal of Peace Research 6: 167-191
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.