Özal dönemi, Türkiye ekonomisindeki dikkat çekici liberalleşme sürecine vakıf olmuştur. Bununla birlikte, bu liberalleşme ve dışa doğru genişleme ekonomi ile sınırlı değil, aynı zamanda siyasi düzeyde de benzer bir genişleme bulunmaktadır. Türk siyasetinde kimliğin daha İslami vizyona doğru yükselmesi, ancak aynı zamanda Batıya olan yönelimlerin de sürdürmesi, Türkiye’nin hem ABD ve Avrupa’dan oluşan Batı bloğu hem de Orta Doğu ve Kuzey Afrika ve Orta Asya’dan oluşan İslam dünyası ile etkileşim yaratmasına olanak tanıyor. Sovyet yönetimi altında olan ama aynı zamanda aynı atalara sahip yüksek Müslüman nüfusa sahip, Türk kökenli bir Orta Asya cumhuriyetler silsilesi de Türkiye için yeni bir güç alanı oluşturmuştur. Ayrıca 1983-1993 dönemi, Türkiye’nin küresel ölçekte ilk revizyonizm yaratma girişimidir.
Bu yazıda Özal’ın yıllarını dönemselleştirmeye çalışacağım. 1983-1989 arasındaki ilk dönemde, darbenin ardından Türk ekonomisinin hızla liberalleşmesi nedeniyle dış politikada daha az faaliyet gördük. Türkiye’nin revizyonizme yönelik temel girişimleri 1989-1993 yılları arasında Özal’ın başkanlığı döneminde gerçekleşti. Ekonomik düzeyde, 1970’lerde yaşanan durgunluk nedeniyle daralan Avrupa pazarlarının Türkiye’yi neo-Osmanlıcılık ve oportünizm koşulları altında daha revizyonist, piyasa odaklı politikalara ittiğini iddia edeceğim. Bu ekonomik düzey, Türkiye’nin yılda yaklaşık %5 büyüme hızı yakaladığı ve ekonomisini ihracata yönelik ekonomiye dönüştürdüğü bir dönemdir ve Özal’ın ilk zamanlarını müteakiben gerçekleşmiştir. Bu revizyonizmin siyasi düzeyi ise açıklayacağım uluslararası ortam nedeniyle Özal’ın başkanlığı döneminde 1989-1993 döneminde gerçekleşti. 1983 ve 1989 yıllarında Türkiye, çeşitli nedenlerle ülke içinde büyük bir liberalleşme sürecine tanık oldu. Öncelikle ülkenin ekonomik iyileşmesi için bu süreç gereklidir. 1973 petrol krizi nedeniyle net enerji ithalatçısı olan Türkiye ekonomisi, yeterli enerjiye erişebilmek için büyük ölçüde dış krediye bağımlıydı, ancak iç siyasi hedefleri ve IMF’nin Türkiye ekonomisi üzerinde uygulamasını istediği iktisadi politikalar uyuşmuyordu. Askeri darbenin ardından ordunun uyguladığı 24 Ocak kararları ile beraber, bu kararlar Özal tarafından hazırlanmıştır, Türk ekonomisi ordunun kontrolünde serbestleşmeye başlamıştır. 1983 seçimleriyle Anavatan Partisi ve Özal iktidara geldi ve bu kredileri ve yabancı yatırımı kazanmak için Türk serbestleşmesi hızlandı. Öte yandan, bu liberalizasyon başka bir nedenle gerekliydi. 1960’ların iyi koşullarında Anadolu sermaye grupları yükseldi ve 1970’lerde önemli bir siyasi faktör haline geldi. Bu grup ise coğrafi konumu ve Türkiye’nin siyasi merkezine uzaklığı nedeniyle 1970’lerin siyasi ortamından daha az etkilenmiştir.
Ayrıca bu grup, mallarını, hizmetlerini ve mallarını ihraç etmek için yeni pazarlar talep etti. 1973-1975 durgunluğu nedeniyle Avrupa pazarları yetersizdi, bu durgunluk nedeniyle Avrupa pazarları daraldı ve ayrıca 1984 ile 1989 arasında Türkiye’nin AT’ye katılma yönündeki çeşitli girişimleri reddedildi. Bu nedenle Avrupa pazarları çoğunlukla İstanbul merkezli büyük burjuvazi tarafından kontrol edildi.
Avrupa pazarlarında Anadolu sermayesine yer yoktu (Balkan, Balkan, Öncü: 2015). Bu anda Anadolu sermayesi gözünü Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesine çevirmiş ve o bölgeye yatırım yapmaya başlamıştır. Bu nedenle, Özal hükümetinin ilk döneminde, AT ile ilişkiler istikrar kazandı, ancak Ortadoğu ve Afrika bölgesi ile ilişkiler arttı ve çoğunlukla sorun çözmeye ve Türkiye’nin bölge üzerindeki etkisinin yollarını açmaya dayanıyordu. Fakat Türkiye ile diğer Ortadoğu ülkeleri arasında çeşitli sorunlar vardı. Birincisi, 1960’lardan beri Türkiye, Suriye ve Irak’ın sorunu olan su meselesi, Irak ve Suriye devletleri Fırat ve Dicle nehirlerinin ortak kaynak olduğunu ve üç ülke arasında paylaşıldığını savunurken, Türkiye nehirlerin Türk kesiminde mutlak egemenliğini vurgulamaktaydı (Oran:2010). Öte yandan, Türkiye’nin Atatürk Barajı’nı yapmasının ardından Suriye, Suriye İstihbaratının kontrolü altında 1978’den beri Suriye’ye çıkan PKK ve Abdullah Öcalan’a desteğini artırdı. Bu nedenle Türkiye, Suriye’ye yeterli miktarda su bırakma sözü vermiştir. Öte yandan dönemin belki de en büyük gücü olan Irak’ın Türkiye ile Suriye gibi çok çatışmalı ilişkileri var. İran-Irak savaşı sırasında Türkiye pasif bir pozisyon aldı ancak Irak’a da karşı çıktı ve Halepçe Katliamından sonra gelen Kürt mültecileri geri vermeyi reddetti.
Bu tepkinin ardından Irak, Türk kuvvetlerinin Irak’ın sahip olduğu dağlarda haydut örgütlerini avlamasını sağlayan “Sıcak Takip” anlaşmasını askıya almıştır (Oran: 2010). Bununla birlikte, bu askıya almanın reelde hiçbir anlamı yoktur, çünkü 1990’larda Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK tehdidinin zirvesinde olduğu yıllarda, büyük sınır ötesi operasyonlara girişecektir. Bu süre zarfında bir diğer büyük güç olan İsrail, Filistin meselesi nedeniyle Türkiye ile ilişkilerini bozmuştur (Oran:2010). 1988’de Türkiye Filistin’i tanıdı ve bu dönemde İsrail karşıtı ve Filistin yanlısı kamuoyunun da var olması ilişkilerin bozulmasında önemli bir etkendir. İran, dönem boyunca Türkiye için, özellikle Anadolu sermayesi için önemli bir pazar ve Humeyni’nin ölümü, İran ile Türkiye arasındaki ikili ilişkileri mümkün kıldı. Tüm bu dış politika faaliyetleri hakkında bazı sonuçlar çıkarabiliriz. Birincisi, Türkiye’nin dış politika faaliyeti, yeni kurulan ihracata dayalı ekonomisi ve yükselen Anadolu sermayesi, “yeşil sermaye” olarak da bilinen, pazar arayışı ile bağlantılıydı. İkinci olarak, Türkiye’nin siyasi alanında Avrupa’dan bölgesel güce yönelik bir yeniden yapılanma yaşandı. Bu neo-Osmanlıcılık etkisi olarak görülebilir. Ekonomik düzeyde Türk revizyonizmi bu dönemde kendini gösterdi. Örneğin Türkiye-Suriye ticari ilişkilerine bakarsak, 1987 ve 1988 yıllarında 60,6 milyon USD ihracattan 142,9 milyon USD ihracat kapasitesine büyük sıçrama gördük [1]. Ayrıca, Özal hükümeti nezdinde Irak’la ekonomik düzeyde ilişkiler enerji ve ulaşımına dayanıyor. Özal hükümeti sırasında iktisadi bir yayılma “spill-over” meydana geldi; 1982 ve 1986 yılları arasında Irak, Türkiye’nin en büyük beş alıcısından biri oldu, bu nedenle, 1990’lar geldiğinde, Irak, Türkiye’nin 3 milyar dolara eşit olan toplam ihracatının yüzde sekizini elinde tutuyordu [2].
Özetle, Türkiye dünya ekonomisini entegre etmek için büyük bir liberalleşme projesine girdi, dahası bu dönemde Anadolu sermayesi, bir yandan dünya ekonomisine entegrasyon talep eden önemli bir ekonomik güç haline geldi. Avrupa piyasalarının OPEC krizinden dolayı 1973-1975 durgunluğu sırasında zaten dışlanan Anadolu Sermayesi, Türkiye’nin üyelik başvurularının reddedilmesiyle beraber daha fazla katılım yolundan uzun ve orta vadede dışlanmıştır.
Türkiye ekonomisi yeni bir pazar arayışı için yüzünü Ortadoğu ülkelerine çevirdi. Bu alanda üç büyük güç var; İsrail, Irak, Suriye. Filistin meselesi ve Filistin topraklarının işgal edilmesi nedeniyle İsrail ile ilişkiler bozulurken, Irak ve Suriye ilişkilerinin bir başka noktası vardı. Öte yandan her iki ülke ile ulusal düzeyde devam eden bir antagonizma var iken, her iki ülkeyle ekonomik ilişkiler de yükseliyor. Suriye ile ilişkiler su sorununun çözülmesinden sonra sakinleşmiş, ticarette büyük bir artış yaşanmıştır. Öte yandan Irak ile ilişkiler başlangıçta sorunludur çünkü Irak, bölgede Türkiye ile rekabet edebilecek tek yarı-çevre ülkesidir. Bu nedenle Saddam’la ilişkilerin çoğu zaman soğuk ve yüksek tansiyonlu olmuştur. Bununla birlikte, her iki ülke de büyük ölçüde birbirine bağımlıydı, Türkiye enerji ve pazar için Irak’a ihtiyaç duyuyordu, Irak ise Türkiye’ye muhtaçtı çünkü bölgedeki yalnızlığı nedeniyle petrolünü dış pazarlara satmanın tek yolu buydu. Bu karşılıklı bağımlılık, her iki ülkenin de ticaret hacmini artırmasına neden oldu. Dönemin bir diğer ve sembolik olarak da en önemli özelliği, Ortadoğu’da barışı teşvik etmek için Türkiye’den Körfez ülkelerine ve İsrail’e su taşımayı hedefleyen Barış Suyu projesiydi.
Ancak proje hiçbir zaman gerçekleştirilmedi, projenin amaçları ve Türkiye’nin bu türden ulusal sınırların ötesinde büyük bir proje planlaması, Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak emellerini gösterdi. Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminde, 1989-1993 yılları arasında Türk siyasal faaliyeti büyük ölçüde arttı. Bunun uluslararası ve yerel nedenleri var. Uluslararası düzeyde en önemli konu Sovyetler Birliği’nin dağılmasıydı.
Sovyetler Birliği’nin sonu, iki kutuplu soğuk savaş siyasetinin sona ermesi anlamına geliyordu ve dünya siyasetinde tek kutuplu ABD hegemonyasına yolu açılmıştı. Bu dönemde ABD etkisi altında demokratik ve liberal değerler ortaya çıktı. Türkiye, Sovyetler Birliği’nin İslam ülkeleri tarafından jeopolitik olarak sınırlandırılması olan Carter’ın yeşil kuşak projesi gibi, bu yeni Amerikan sistemi için önemini sürdürdü ve bu dönemde ABD tarafından desteklenen Türkiye, yüksek yoğunluklu siyaset yoluyla yükselen bir bölgesel güç haline geldi (Hale: 2013). Bu siyasi aktivizmin iki önemli örneği vardır; Körfez Savaşı ve Sovyetler ’in dağılmasının ardından Orta Asya’da yeni doğan Türk devletleriyle ilişkiler. Körfez Savaşı sırasında Özal, Türk Silahlı Kuvvetleri, muhalefet partileri ve hatta dışişleri bakanı ve başbakanı tarafından eleştirilen tek kişilik dış politika girişimini mümkün kılmak için cumhurbaşkanlığı nüfuzunu kullandı. Özal’ın planı basitti; Koalisyon güçlerinin bölgedeki ABD gücünden olabildiğince yararlanmasına yardımcı olmak ve ayrıca Musul ve Kerkük’ü yeniden elde etmek. Bu iki tarihi Türk kenti petrol kaynakları bakımından zengindi ve bu onları Özal’ın mutlak hedefi haline getirdi. Yine de Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve muhalefet partilerinin kısıtlamaları nedeniyle bu plan hiçbir zaman gerçekleşmedi. Öte yandan Türkiye, Irak-Türkiye sınırına asker konuşlandırarak koalisyon güçlerine desteğini sürdürmüş ve koalisyon güçlerinin İncirlik Hava Üssü’nü kullanmasına izin vermiştir (Zürcher, Gönen: 2000).
Ancak yine de Türkiye’nin Irak’a yönelik BM Yaptırımları kapsamında Kerkük-Yumurtalık boru hattının kapatılması nedeniyle önemli zararları vardır. Böylece Türkiye bu dönemde Kuzey Irak’taki Kürt yetkililerle istikrarlı ve sürekli ilişkiler kurdu ve Irak üzerinde bir nüfuz alanı hedefledi. Ayriyeten Türkiye, tarihinde ikinci sınır ötesi harekâtını bu dönemde konuşlandırmıştır. Irak’ın zayıflaması, Özal’ın gözünde Türkiye’nin güçlenmesi anlamına da geliyor çünkü daha önce de söylediğim gibi, Irak bölgesel hegemonya için bölgedeki tek rakipti. İkinci önemli konu, Orta Asya’da Türki Cumhuriyetlerin yükselişiydi. Doğal kaynaklara dayanan yeni jeopolitik çıkarlar nedeniyle Orta Asya, ABD için çok önemliydi (Brzezinski; 1997). Böylece bu dönemde Türkiye’nin temsil ettiği Müslüman çoğunluk nüfusta yerleşen laiklik, liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi sütunlarına dayanan Türk modeli yönetişim Orta Asya ülkelerine tanıtıldı. Bu model, İran’ın bölge üzerinde olası ilerleyişini önlemek için çoğu Batı ülkesi tarafından desteklenmiştir. Bu anlamda Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak jeopolitik rolü bir kez daha ortaya çıktı. Bu iki önemli örnek, Türk revizyonizminin ekonomik bir alandan çok aktif dış politikalar etrafında şekillendiğini göstermiştir. Sonuç olarak, Türkiye’nin Özal dönemindeki aktif dış politikası iki nedene dayanmaktadır. 1983-9 arasında, bu aktivizm için uluslararası meseleden çok iç dinamikler daha önemliydi. İhracata dayalı ekonominin liberalleşmesi ve dönüşümünden sonra, Avrupa’da 1973-5 resesyonu nedeniyle yeterli pazara sahip olmayan yerli Anadolu sermayesi, Irak ve Suriye dahil olmak üzere Ortadoğu’da yeni pazarlar aradı.
Türk dış politikası bu pazarları etkilemek için bölge ülkeleriyle su sorunu gibi eski sorunların çözümünü ya da Arap-İsrail çatışması ve Irak-İran Savaşı gibi bölgesel dinamiklerden yararlanmayı amaçladı. Özal’ın başkanlığı olan 1989-93 döneminde, aktif dış politika için uluslararası kaynaklar daha önemliydi. Bunun ana nedeni Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiydi. Bu dönemde Türkiye, ABD tarafından desteklenen yükselen bir bölgesel güç olarak hareket etti.
Ortadoğu konusunda Türkiye, ABD’ye bağlılığını göstermek ve bölgede Türk revizyonizmine engel olan Irak devletini zayıflatmak için Koalisyon Güçlerini aktif olarak destekledi. İkinci önemli konu, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin Sovyet dağılmasından sonra yükselişiydi. Türkiye’nin nüfuz alanı talebi ve ABD’nin doğal kaynaklara dayalı yeni “büyük oyunu”, çeşitli okullar, burslar ve liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisine dayanan bölge ülkelerine Türk Modelinin tanıtılması yoluyla Orta Asya’nın yollarını Türkiye’ye açarak iç içe geçti. Ne yazık ki, Özal’ın ölümünden sonra bu revizyonizm, Türkiye’nin 1999’a kadar siyasi birliğini tehdit eden üç ekonomik kriz ve PKK sorunu nedeniyle elden kayıp gitmiştir.
[irp posts=”31600″ name=”Türk Demokrasi Tarihi: Turgut Özal Dönemi Demokratikleşme Politikaları”]
KAYNAK
Dipnotlar
[1] İstatistikler için bknz., http://www.ktu.edu.tr/dosyalar/sbedergisi_fa04e.pdf Emre Bulut, Türkiye’nin Suriye ile Dış Ticaretindeki Gelişmeler, Sosyal Bilimler Dergisi, p.149.
[2] Hande Erol, Türkiye-Ortadoğu İlişkileri (1983-1993), yayımlanmamış doktora tezi, 2008 p.67, https://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/11306/220208.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Kaynaklar
William Hale, Turkish Foreign Policy, 2013, Routledge, New York.
Neşecan Balkan, Erol Balkan, Ahmet Öncü, The Neoliberal Landscape and the Rise of Islamist Capital in Turkey, Berghahn Books, 2015.
Baskın Oran, Türk Dış Politikası 2. Cilt: 1980-2001, İletişim Yayınları, 2010, İstanbul.
Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, 2000, İstanbul.
Zbigniew Brzezinski, The Grand Chessboard: American Primacy And Its Geostrategic Imperatives, Basic Books, 1997.
http://www.ktu.edu.tr/dosyalar/sbedergisi_fa04e.pdf Emre Bulut, Türkiye’nin Suriye ile Dış Ticaretindeki Gelişmeler, Sosyal Bilimler Dergisi, p.149.
Hande Erol, Türkiye-Ortadoğu İlişkileri (1983-1993), yayımlanmamış doktora tezi, 2008 p.67, https://acikerisim.deu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/11306/220208.pdf?sequence=1&isAllowed=y
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.