Akdeniz’in güneydoğusunda bulunan İsrail Devleti kuzeyinde Lübnan’a, kuzeydoğusunda Suriye’ye, doğusunda Ürdün’e, güneybatısında Mısır’a ve hem doğusunda hem de batısında Filistin’e komşudur. Uygulamada devletin başkenti Kudüs olsa da uluslararası arenada Tel Aviv kabul görmektedir. 21.640 km² yüzölçümü bulunan ülkede Arapça ve İbranice resmi dillerdir. İsrail, 8.519.000 kişilik nüfusuyla ve 389.639 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hâsılasıyla çok gelişmiş ülkeler arasında yer almaktadır.1 Kişi başına düşen milli gelir 2020 yılı itibariyle 44.214 dolardır ve yıllık ortalama %3.5 büyüme oranı vardır.2 Para birimi Yeni İsrail Şekelidir.
Nüfusun yarısı İsrail doğumlu olup kalan yarısı 70 farklı ülkeden göç etmiştir. Nüfusun artışı %1.9 oranında gerçekleşmektedir. Nüfusun %27.9’u 14 yaşının altındadır. %61.3’ü 15-65 yaş arasındayken, %10.8’i 65 yaşının üstündedir. Nüfusun %75’i Yahudi, %16’sı Müslüman, %2’si Hıristiyan ve %1.7’si Dürzilerden oluşmaktadır.3 Yahudi nüfusunun sadece %40’ının İsrail’de yaşamasının neticesinde İsrail tüm dünyadan göç almaktadır.
İşsizlik oranı %3.8 olmakla beraber çalışan nüfusun sektörlere göre dağılımı 2020 verilerine göre tarım %2.4, sanayi %23.6, hizmet %71.6’dır.4 İsrail doğal kaynaklar bakımından zengin olmamakla birlikte su ve enerji kaynakları da sınırlıdır. Magnezyum, brom, kalya taşı, potaş ve fosfat ülkenin önemli madenlerini oluşturmaktadır. Ashkledon kıyılarında keşfedilen doğalgaz ile beraber ülkenin 15 yıl yetecek doğalgaz rezervine sahip olduğu bilinmektedir. İsrail petrole olan bağımlılığını azaltmak amacıyla kömürle çalışan santraller kurumuş ve güneş enerjisine önem vermiştir. Bölgede bulunan ülkelere nazaran az olan petrol, yüksek maliyetlere rağmen işletilmektedir. Sınırlı kaynakların bulunmasına karşılık İsrail ekonomisi, sınırlı kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasına ve altyapı yatırımlarının arttırılmasına dayanmaktadır. Kinneret Gölü, Ürdün Nehri, Galile Gölü ve çevresindeki küçük ırmaklar İsrail’in su ihtiyacını karşılamaktadır. Hızlı nüfus artışı, düzensiz yağışlar ve sanayi üretimi sonucunda su kaynaklarının azalması İsrailli yetkilileri suyun kullanımı yönünde önlem almaya itmiştir.5 Yahudi kelimesi Yuda bölgesinde yaşayan İsrail halkının yeni nesilleri için kullanılmıştır. Rivayetlere göre İsrailoğulları’nın atalarının İbrahim peygambere dayandığı ve Milattan Önce 1800’li yıllarda Lut peygamberin kavmiyle beraber göç ederek günümüzdeki İsrail topraklarına yerleştikleri belirtilmektedir. Yerleştikleri topraklarda kıtlığın baş göstermesiyle İbraniler Mısır’a göçmüşlerdir. Belirli bir süre Filistin’e yeniden göç etmişler ve bu göç sırasında İbrahim ile Lut’un kavimleri birbirlerinden ayrılmışlardır. İbraniler, Yakup zamanında tekrar Mısır’a göç etmişlerdir. Firavun II. Ramses zamanında zulme ve eziyete uğrayan Yahudiler, Musa peygamber öncülüğünde Sina çöllerine kaçmışlardır ve bu olay Yahudi tarihinde tekvin (exodus) olarak önemli bir yer kaplamaktadır.
Sina Çölü’nde yaşarken Musa peygambere Tevrat inmiştir ve peygamberin ölümünden sonra öğrencisi Yuşa öncülüğünde Kenan diyarına göç edilmiştir. Kenan diyarında siyasi bir birlikten uzakta yaşayan İsrailoğulları kendilerinden güçlü bir düşmanla karşılaştıklarında birleşerek savaşmışlardır. Mücadele ve savaşların yaşandığı zamanlarda ortak olarak seçilen geçici liderlere ‘‘Hakim’’ denilmiştir. Yeşu döneminden monarşinin kurulduğu döneme kadar geçen döneme ‘‘Hakimler Dönemi’’ denilmektedir. İbraniler, kendilerine ilk kralları olarak savaşlarda üstün başarılar gösteren çiftçi Saul’u seçmişlerdir. Saul uzun sürmeyen iktidarının sonunda intihar etmiştir ve yedi yıl süren istikrarsız bir dönem baş göstermiştir.
Mücadelelerin sonunda Saul’un yerine dördüncü kuşaktan torunu Davut’un kral olmasıyla İsrailoğulları’nın tarihinde Hz. Davut dönemi başlamıştır. M.Ö. 1012 ve 975 tarihleri arasında hüküm süren Hz. Davut, Mısır’dan Suriye’ye kadar olan bölgede egemen olmuş ve Kudüs’ü başkent ilan etmiştir.6 Hz. Davut, başarılarından ve geciken siyasi birliği sağlamasından dolayı İsrailliler tarafından çokça sevilmektedir. Hz. Davut’un ardından Hz. Süleyman kral olarak hüküm sürmüştür. Hz. Süleyman dönemi refah çağı olarak adlandırılmaktadır. Kral Saul’dan Hz. Süleyman’a kadarki monarşi dönemi İsrailoğulları’nın en parlak dönemi olmuştur. Hz. Süleyman’ın M.Ö. 953 yılında inşa ettirdiği ‘‘Büyük Tapınak’’ Yahudiler için bir simge görevi görmektedir ve etkileri günümüzde de devam etmektedir. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra krallık, ‘‘İsrail Krallığı’’ ve ‘‘Yehuda Krallığı’’ olmak üzere ikiye bölünmüştür. İsrail Krallığı 200 yıl, Yehuda Krallığı 400 yıl ayakta kalabilmiştir. Asurlular ve Babil İmparatorluğu iki krallığı da yıkmıştır. İki krallığın yıkılmasıyla tarihteki ilk Yahudi diasporası oluşmaya başlamıştır. Zorla kendi ülkelerinden göç ettirilen Yahudiler, gittikleri coğrafyalarda birbirlerine sıkı sıkıya sarılmış ve kapalı bir toplum oluşturmuşlardır. Perslerin Babil Devleti’ni işgaliyle Yahudiler bölgeye tekrar yerleşmiş ve önce Perslerin sonra da Helenlerin hâkimiyetleri altında 392 yıl boyunca özerk idareler kurarak yaşamışlardır. Büyük İskender’in ölümünden sonra Yahudilere karşı baskıların artması ve Büyük Tapınak’ın Zeus Tapınağı olarak değiştirilmesi Yahudileri isyana sürüklemiştir. Günümüzde hala kutlanan Hanuka Bayramı M.Ö. 166 yılında isyanla beraber tapınağın ele geçirilmesinin anısını temsil etmektedir. Yahudiler kısmen otonomilerini kazanarak M.Ö. 142- 63 yılları arasında rahat yaşamış ve kendi kültürlerini bölgede geliştirmişlerdir.
M.Ö. 63 yılında bölgenin hâkimiyeti Roma İmparatorluğu’na geçmiştir. Yahudiler zaman içinde isyan edip başkaldırsalar da başarılı olamamışlardır. M.S. 70 yılında Titus önderliğindeki Roma kuvvetleri Kudüs’ü işgal etmiş ve kutsal anıtlar dâhil olmak üzere şehri yakıp yıkmışlardır. Bu yıkımın ardından Süleyman Tapınağı’nın bir duvarının Romalılar tarafından yıkılmadan bırakılması sonucu ‘‘Ağlama Duvarı’’ simgesi oluşmuştur.7 Tapınağın yıkılmasının ardından Yahudiler için 1878 yıl sürecek büyük diaspora dönemi başlamıştır. Yahudiler bu dönemi, M.S. 70-1948 tarihleri arasındaki zamanı, ‘‘Yabancıların Hâkimiyeti Dönemi’’ olarak adlandırmışlardır. Yahudiler büyük diaspora döneminde kendi memleketlerinden uzakta farklı ülkelerin egemenlikleri altında azınlıklar olarak yaşamışlardır. Şarkılarında, şiirlerinde, kültürlerinde, günlük hayatlarında her zaman bir gün anavatana döneceklerini vurgulayarak birbirlerine kenetlenmişlerdir. 313-636 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, 636-1099 yılları arasında Müslüman Araplar, 1099-1291 yılları arasında Haçlılar ve Latin Krallığı, 1291-1516 yılları arasında Memlukler, 1517-1917 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu, 1917-1948 yılları arasında İngilizler günümüzdeki İsrail ve Filistin coğrafyasına egemen olmuşlardır.8 Yahudilerin bulundukları ülkelerden Filistin’e göç etmelerine ‘‘Aliyah’’ denmektedir. İsrail Devleti’nin kuruluşuna giden yoldaki en önemli adım sayılan göçler yani aliyahlar 1882 yılında başlamıştır. Theodor Herzl’in yayınladığı ‘‘Yahudi Devleti’’ isimli kitap göçlerde etkili olmuştur. Yahudiler 1882 yılından başlamak üzere bireysel veya kitlesel olarak bölgeye yerleşmeye başlamışlardır.9
İngiliz orduları Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bölgeyi 1917 yılında işgal etmiştir ve 1922 yılında Milletler Cemiyeti’nin bölgeyi İngilizlere manda olarak vermesiyle uluslararası alanda meşruiyet kazanılmıştır. 1917 yılında İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Balfour’un kendi ismiyle anılan deklarasyonu yayınlamasıyla, bölgede bir Yahudi devletinin kurulabileceği ilk kez büyük bir devletin belgeleriyle resmiyet kazanmıştır. Deklarasyonun yayınlanması, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilerin katledilmesi gibi sebepler bölgeye göçü hızlandırmış ve bölgedeki Yahudi nüfusun artmasına sebep olmuştur.
Arap-Yahudi çatışmaları göçlerin artmasıyla orantılı olarak artmıştır. 1937 yılına gelindiğinde bölgedeki çatışmaların artması İngilizleri bölgenin iki grup arasında paylaşılması önerisini sunmaya itmiştir. Yahudiler bu öneriyi kabul ederken Araplar şiddetle karşı çıkmıştır. Bölgedeki sorun Birleşmiş Milletler’e taşındıysa da bir sonuç elde edilememiştir. İngiltere’nin 14 Mayıs 1948 tarihinde tek taraflı olarak manda yönetimine son verdiğini açıklamasıyla aynı tarihte Yahudiler, İsrail Devleti’ni kurduklarını açıklamışlardır.10 Yahudilerin devlet kurma ilanından sonra Arap Birliği’ne mensup ülkeler; Mısır, Lübnan, Irak, Ürdün, Suriye ve Irak, İsrail’e savaş ilan etmişlerdir. Savaşın sonucunda İsrail galip gelmiş ve bölgedeki egemenliğini pekiştirmiştir. Filistinli sığınmacılar sorunu da bu savaşla birlikte başlamıştır. Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı ulusallaştırmasıyla 1956 yılında çıkan İkinci Arap-İsrail Savaşı ile İsrail, Tiran Boğazı’ndan geçiş konusunda kazanımlar elde etmiştir. 1960’da Sorek Deresi’nde, 1963’te Dimona’da nükleer reaktörlerin faaliyete başlamasıyla İsrail nükleer güç kazanma yolunda önemli adımlar atmıştır. 1967 ve 1973 yıllarında tekrar eden Arap-İsrail savaşları sonucunda İsrail bölgedeki egemenliğini yıkılamayacak şekilde sağlamıştır. İsrail 1982 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Lübnan’daki varlığını yok etmek amacıyla Lübnan’ın güney bölgesini işgal etmiştir ve 2000 yılına kadar bölgeden tam olarak çekilmemiştir. Filistin’in giderek küçülerek İsrail’in egemenliği altına girmesi Filistin halkını isyana yöneltmiştir ve nitekim 1987 ile 1993 yılları arasında gerçekleşen isyan İntifada adıyla anılmıştır. 2000 yılında Yahudi lider Ariel Şaron’un kutsal sayılan Haremüş-Şerif’e girmesiyle İkinci İntifada patlak vermiştir.
2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekileceğini açıklamasıyla gerginlik azalsa da bölgede barış ve istikrar sağlanamamıştır. Hizbullah mensuplarının İsrailli askerleri kaçırması üzerine 2006 yılında İsrail, Lübnan ile 34 gün sürecek bir savaşa girmiştir.11 2017 yılında ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü, İsrail’in başkenti olarak tanıması dünya gündeminde tartışmalara sebep olmuştur.
İsrail’de karar alma mekanizmasının ilk önceliğinin güvenlik olmasının temelinde tarihsel gelişimde yaşanan göçler, savaşlar, zulümler ve isyanlar yer almaktadır. Dış politikadaki önceliğin güvenlikte olmasının altında, sebeplerin ön plana çıkarılarak askeri kararların ağır basması yatmaktadır. İsrail siyasi sistemi incelendiğinde, bölgedeki gerginliğin ve çatışmaların devam etmesi nedeniyle İsrail Savunma Kuvvetlerinin siyasal sistemin vazgeçilemeyecek bir unsuru olduğu görülmektedir. Erken dönemde yaşanan olaylar, hükümet yetkililerinin, parti mensuplarının ve askeri kuvvetlerin birlikte uyum içinde çalışarak sıkı bir ilişki içine girmelerine sebep olmuştur. İsrail’de yasama, yürütme ve yargı birbirinden bağımsızdır. Siyasal sistem İngiltere’deki gibi olmasa da İngiliz parlamentosundan etkilenmiştir. Yazılı bir anayasa bulunmasa da devletin farklı güç ve kurumlarını düzenleyen 11 adet temel yasa mevcuttur. Partilerin meclise girebilmesi için baraj yüzdesinin düşük tutulmasının sonucunda ortaya çıkan; parti sayısının fazlalığı, bölünmüşlüğün fazla olması, farklı düşüncelerin ve çıkarların temsil edilebilmesi, koalisyon hükümetlerinin sıklıkla kurulması, nispi temsile dayalı seçim sisteminin bulunması gibi özellikler göze çarpmaktadır. Nispi temsile dayalı seçim sisteminin var olmasıyla toplumun tüm kesiminin birlik ve beraberlik içinde yaşamasının sağlanması amaçlanmıştır. Fikir ve düşünce özgürlüğü tarafından bakıldığında bu sistemin faydalı olduğu görülürken, siyasi açıdan avantajlı olmadığı değerlendirilmektedir. İsrail’de cumhurbaşkanı semboliktir, meclisin aldığı kararları onaylamakla yükümlüdür. Yürütme görevi iç ve dış işlerin yürütülmesi adına başbakana ve bakanlar kuruluna yani hükümete verilmiştir.
Başbakan, bakanlar kurulu üyelerinden herhangi birini görevden alma yetkisine sahiptir. İç ve dış istihbarat servisleri başbakanın sorumluluğundadır. İsrail Atom Enerjisi Komisyonu müdürü direk olarak başbakana bağlıdır.12 Başbakan, hükümetin asker üzerindeki gücünü temsil etmektedir. İsrail, kaynaklarının önemli bir kısmını güvenlik için harcamaktadır. ABD’nin de yardımıyla askeri olarak bölgedeki diğer devletlere nazar daha iyi bir konumdadır. Çevre devletlerin tehditkâr yaklaşımları sebebiyle Avrupa Birliği devletleri, Avusturalya, Kanada, Japonya, Güney Kore, Sovyetler Birliği ülkeleri ve farklı devletler ile ilişkilerini birebirde geliştirmiştir ve daha da geliştirme amacı gütmektedir. İsrail siyasal ve ekonomik ikili ilişkileri geliştirerek, uluslararası platformda kendisine müttefikler bularak bölgedeki caydırıcılığını arttırmak amacı taşımaktadır. Bölgede gerçekleşen radikal değişimler, İsrail’in insan gücünün ve doğal kaynaklarının yetersiz kalması sonucu İsrail’in Soğuk Savaş mantığında bir değişikliğe sebep olmamıştır. İsrail’in yeterli sayıda bölgesel müttefike ve askeri birliğe sahip olamaması, nükleer silah teknolojisine sahip olmasına ve saldırı amaçlı savunma stratejilerini benimsemesine yol açmıştır. Washington ile sarsılmaz güvenlik bağlarını korumak İsrail için hayati bir ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Dinin devlet yönetiminde benimsenmesi ve ülkenin vaat edilmiş topraklar olarak sayılması, İsrail’e tüm dünyadan Yahudi göçünü desteklemesini de beraberinde getirmektedir. İsrail’in ekonomik durumu, refahı, askeri ve siyasal gücü dünya Yahudilerine bağlı olmakla beraber Yahudilerin geleceği de İsrail Devleti’ne bağlıdır.13
Bu sebeple Müslüman Arap devletleri ile sarılmış olan İsrail’in dış politikasının temelinde İsrail’in varlığının korunması ve devam ettirilmesi bulunmaktadır. İsrail dış politikasının en temel özelliği, İsrail Devleti’nin egemen olduğu topraklar üzerinde mutlak Yahudi çoğunluğunu devam ettirmektir. İsrail’in kendi varlığını sürdürebilmesi için nüfus yapısını kontrol etmek ve arttırmak zorunluluğu açıkça ortadadır.
Günümüzde İsrail’in daha fazla toprağı, demografik açıdan çoğunluğu sağlayamayacağı sebebiyle işgal etmemesi gerekmektedir. Gelişmiş teknolojiye sahip olmak, üstün askeri ekipmanlara sahip olmak, nükleer güç bulundurmak gibi unsurlar bir bölgeye hâkim olmak için yeterli değildir. İsrail, Yahudi halkının Filistinlilerden ayrılmasını öngören stratejiyi benimsemektedir. Filistinlilere özerklik verme politikası güden İsrail aynı zamanda ‘‘Utanç Duvarı’’ ile ve Filistin yönetimi altındaki toprakları çevreleyerek Filistinlileri kontrol altında tutmaktadır. Bir diğer önemli dış politika unsuru da İsrail’in varlığının ve meşrutiyetinin öncelikle bölgedeki devletler olmak üzere tüm devletlere kabul ettirmektir. Arap devletleri ile barış anlaşmaları yapmak amacı da gütmektedir. Ancak bu anlaşmalar iki temel maddeyi içermek zorundadır: İsrail’in tanınması ve egemenliğinin kabul edilmesi, uygulanan ambargoların kaldırılarak her türlü ticari ilişkilerin başlatılması.14 İsrail bu maddelerin bulunduğu anlaşmalarının hayata geçmesiyle İsrail ve Arap devletleri arasındaki karşılıklı bağlılığın artacağına ve kazan kazan ilkesine dayalı barışçıl ilişkilerin geliştirileceğine inanmaktadır. Türkiye’nin 1949 yılında İsrail’i tanımasıyla başlayan iki devlet arasındaki ilişkiler Soğuk Savaş yıllarında Batı Bloku içerisinde ABD yanlısı politikalara bağlı olarak devam etmiştir. 1950’li yıllarda olumlu seyreden ilişkiler, 1960’lı yıllarda tersine dönmüştür ve Kıbrıs olaylarında ABD başkanının mektubuyla Batı ve dolayısıyla İsrail ile ilişkiler olumsuz etkilenmiştir. Türkiye’nin Orta Doğu’da kendisine müttefik araması ve Arap-İsrail savaşlarında Arapları destekleyerek Filistin tarafında cephe alması iki ülke arasındaki ilişkileri zayıflatmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye bölgede denge politikasına başvurmuş ve İsrail ile ilişkilerini geliştirmeye odaklanmıştır.
2002 yılından sonra iki ülke arasındaki münasebetler artarak devam etmiştir. Türkiye, Orta Doğu’da barışı sağlamak amacıyla arabulucu rolü üstlenmiş ve İsrail ile Arap devletlerinin arasını bulmak için çabalamıştır. 2008 yılından itibaren gerçekleşen Gazze operasyonu ve Mavi Marmara krizi iki ülke arasındaki olumlu gelişmeleri sonlandırmıştır.15 Türkiye, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasını toptan reddetmiştir.
Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumu kendisinin hem Avrupa Birliği ile hem de NATO üyeleriyle arasının açılmasına yol açmaktadır. İsrail’in dış politikasının temelinde yatan güvenlik unsurunun yerine farklı hedef veya amaçların gelebilmesi için bölgede istikrarın ve barışın sağlanması gerekmektedir. Suriye ve Irak’ın günümüzdeki durumu göz önüne alındığında bu yakın gelecek için mümkün gözükmemektedir. Filistin meselesi üzerinde düşünülmesi gereken, ince kararların alınmasını gerektiren bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İsrail’in Arap devletleri ile olumlu ilişkiler kurması için tek taraflı değil çok taraflı olumlu yaklaşımların gerçekleşmesi gerekmektedir. Tarihsel bağlar ve gelişmeler göz önüne alınarak, devletlerin çıkarları hesaba katılarak bölgede barışın ve istikrarın sağlanabilmesi zor olmakla beraber imkânsız değildir.
KAYNAK
Dipnotlar
1 United Nations Conferance on Trade and Development, ‘‘General Profile: Israel’’, 06.11.2020, https://unctadstat.unctad.org/countryprofile/GeneralProfile/en-GB/376/index.html, (Erişim Tarihi: 17.04.2021) 2 United Nations Data, http://data.un.org/en/iso/il.html, (Erişim Tarihi: 17.04.2021)
3 Ankara Sanayi Odası Araştırma ve Yönlendirme Müdürlüğü, ‘‘İsrail Devleti Ülke Notu’’, 2016, s. 3.
4 Uludağ İhracatçı Birlikleri, İsrail Ülke Raporu, 2020, s. 5-6.
5 Ankara Sanayi Odası Araştırma ve Yönlendirme Müdürlüğü, a.g.m., s. 4.
6 Ozan Yalçın, ‘‘İsrail Devletinin Dış Politik Tercihlerinin İç Politik Dinamikler Çerçevesinde İncelenmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, 2020, s. 7-11.
7 Ozan Yalçın, a.g.m., 11-16.
8 A.g.m., 17-20.
9 Eda Taşdemir, ‘‘İsrail Devleti’nin Ortaya Çıkışı, İsrail’in Türkiye Tarafından Tanınması ve Bu Durumun Türk Dış Politikasındaki Rolü’’, Yüksek Lisans Tezi, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, 2019, s. 28.
10 Ozan Yalçın, a.g.m., s. 20-22.
11 Bora Tüysüz, ‘‘İsrail’in Hasbara Çalışmaları Üzerinden, İsrail’in Tehdit Algılarının Değerlendirilmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, 2019, s. 64-66.
12 Seher Bulut, ‘‘2000 Sonrası Türkiye ve İsrail Dış Politikaları: Rol Teorik Bir Karşılaştırma’’, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, 2018, s. 51-54.
13 Ertan Efegil, ‘‘İsrail’in Dış Politikasının Belirleyicileri’’, Orta Doğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 49, 2013, s. 55-56.
14 A.g.m., s. 58.
15 Levent Özdemir ve Zafer Akbaş, ‘‘Türkiye-İsrail İlişkilerinin Amerikan Dış Politikası Eksenli Değerlendirilmesi’’, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1, 2020, s. 71-72.
Kaynaklar
AKBAŞ, B., ÖZDEMİR, L. (2020). ‘‘Türkiye-İsrail İlişkilerinin Amerikan Dış Politikası Eksenli Değerlendirilmesi’’, Akademik Yaklaşımlar Dergisi, Cilt: 11, Sayı: 1, s. 48-75.
BULUT, S. (2018). ‘‘2000 Sonrası Türkiye ve İsrail Dış Politikaları: Rol Teorik Bir Karşılaştırma’’, Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı.
EFEGİL, E. (2013). ‘‘İsrail’in Dış Politikasının Belirleyicileri’’, Orta Doğu Analiz, Cilt: 5, Sayı: 49, s. 53-68.
TAŞDEMİR, E. (2019). ‘‘İsrail Devleti’nin Ortaya Çıkışı, İsrail’in Türkiye Tarafından Tanınması ve Bu Durumun Türk Dış Politikasındaki Rolü’’, Yüksek Lisans Tezi, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı.
TÜYSÜZ, B. (2019). ‘‘İsrail’in Hasbara Çalışmaları Üzerinden, İsrail’in Tehdit Algılarının Değerlendirilmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı.
YALÇIN, O. (2020). ‘‘İsrail Devletinin Dış Politik Tercihlerinin İç Politik Dinamikler Çerçevesinde İncelenmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı.
Yardımcı Kaynaklar
Ankara Sanayi Odası Araştırma ve Yönlendirme Müdürlüğü, ‘‘İsrail Devleti Ülke Notu’’, 2016.
Uludağ İhracatçı Birlikleri, İsrail Ülke Raporu, 2020.
United Nations Conferance on Trade and Development, ‘‘General Profile: Israel’’, 06.11.2020, https://unctadstat.unctad.org/countryprofile/GeneralProfile/en- GB/376/index.html, (Erişim Tarihi: 17.04.2021)
United Nations Data, http://data.un.org/en/iso/il.html, (Erişim Tarihi: 17.04.2021)
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.