Karabağ sorunu aslında Rusya’nın sıcak denizlere inme politikasının bir tezahürü olan 18. yy’den itibaren başlayan yayılmacılığına kadar geri götürülebilecek bir meseledir. Nitekim Rusya bu çerçevede Kafkasya’yı işgale başladı. Bu işgalin en stratejik noktası Osmanlı hakimiyetinde bulunan Ermenilerin ideallerinin kullanılmasıdır. Rusya, Ermenileri devlet kurma vaadiyle Osmanlı’ya karşı örgütlemiştir. 19. Yüzyıla gelindiğinde de Rusya, Azerbaycan Hanlıklarının içinde bulunduğu itilaflardan, anlaşmazlıklardan istifade ederek 1828 yılından itibaren Ermenileri bu bölgelere yerleştirmeye başlamıştır.
Bugünkü Ermenistan’ın başkenti olan Erivan’da 1828’den önce Ermeni bulunmazken bugün bu bölge Ermenilerin başkenti olmuştur. Yine bu tarihlerde o günden bugüne sürecek olan çatışmaların kaynağını oluşturan Rusya, Karabağ bölgesine de Ermenileri yerleştirmiştir. İran ve Osmanlı ile yapılan Türkmençay ve Edirne Anlaşması’nda da göstermiştir. Bu politika aslında Rusya’nın, Orta Asya ve Kafkasya’da uyguladığı önemli bir politikaydı. Nitekim bu bölgelerin etnik çeşitliliğini arttırılmış, çatışma potansiyeli beslenmiş ve kendi çıkarları doğrultusunda yönetilmek istendiği bir gerçektir.
Rusya bu politikasında başarılı olduğu görülmektedir. Çünkü Orta Asya ve Kafkasya’daki incelediğimizde bunu görmek mümkündür.[1] Gülistan Anlaşması’yla Rusların bölgedeki hakimiyetinin kabul edilmesinin ardından dengeleri değiştirmek isteyen İran, Rusya içinde çıkan karışıklıkları fırsat bilerek 1826 yazında Azerbaycan’ın kuzeyini işgal etti. Rusların karşı atağı sonucu geri çekilen İran, 1828 yılında Türkmençay Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Anlaşma sonucunda kuzey ve güney olarak bölünen Azerbaycan’ın kuzeyi Rusya’ya, güneyi İran’a bırakıldı. Böylelikle Azerbaycan ve Karabağ bölgesine, yapılan anlaşmayla birlikte Ermeniler bölgeye yerleştirildi ve etnik çeşitlilik yaratıldı. Bu durum çatışma olanağını besleyecek kaynağı oluşturuyordu. 1827 yılında gelindiğinde Çarlık Rusya; Nahçıvan ve Erivan Hanlıklarını bertaraf ederek bugünkü Ermenistan’ı kurdu. Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi’nin ardından Karabağ’a, Azerbaycan’a tabii olmak üzere özerk bölge statüsü verildi. Azerbaycan halkı Rusya’daki karışıklığı fırsat bilerek Osmanlı’dan destek talebinde bulundu. 1918 yılının sonbaharında Bakü’ye gelen Osmanlı ordusunun desteğiyle Karabağ’ı da kapsayan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ilan edildi. Çok geçmeden Osmanlı geri çekilmek durumunda kaldı (Mondros’tan ötürü). Böylelikle bölge İngilizlerin kontrolüne girdi. 20. Yüzyılın başları “Great Game” olarak adlandırılan İngiliz-Rus mücadelesine sahne olan bölgede İngilizler, Karabağ’ın Azerbaycan’ın olduğunu deklere ettiler. Ancak İngilizler de bölgede tutunamayınca Ruslar 1920 yılında Azerbaycan’ı tekrar kontrol altına aldılar. Bu dönemlerde oluşan boşluktan yararlanan Ermeni çeteciler Karabağ ve çevresinde karışıklıklar çıkarmaya başladılar. Tüm bu karışıklıklarda Sovyet Rusya, Zengezur (1922) bölgesini Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne verdi.
Bir yıl sonra ise bölge Ermenilerin ağırlıkta olduğu bir bölge haline geldi. Bu denli etnik çeşitliliği oluşturan SSCB 1936 yılında ise Karabağ’ın Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine ait olduğunu anayasada belirterek aslında çatışma potansiyelini daha da arttırdı. Nitekim günbegün artan gerilimler ve küçük çaplı çatışmalar 1988 yılının 20 şubatında patlak verdi.[2] 1921 yılında özerklik verilen Dağlık Karabağ’ın “Yerel Konseyinde” bulunan Ermenilerin 1988’de Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanma kararı almasıyla birlikte başlayan çatışmalar, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle 1991 yılında bağımsızlığını kazanan iki devletin çatışmasına dönmüştür.
Azerbaycan’ın bu karara karşın harekete geçse de Hankendi’nin Ermeni saldırılarına uğramasıyla birlikte askeri kapasitesi SSCB politikalarıyla törpülenen Azerbaycan, Ermenistan karşısında güç duruma düşmüştür. Nitekim Azerbaycan ordusu SSCB yönetiminde geri planda tutularak askeri yetenekleri köreltilmiştir. Öyle ki Azerbaycan halkı askerlik dışında ressamlık gibi değişik alanlara yönlendirilmiştir. Ancak yine de Ermenilere karşı Sumgait şehrinde şiddete başvurulmuştur. Bu sırada Ermeniler Azeri köylerinde katliamlar gerçekleştirmişti. Ermeniler Sumgait şehrinde yapılanları adeta “rövanşını” almak istercesine Azerbaycan’ın Hocalı şehrini 26 Şubat 1992’de ele geçirdikten sonra kanlı bir katliam yapmışlardır. Hocalı kaybedilince stratejik öneme sahip Hankendi’ne giden ulaşım güzergahı Ermenilerin eline geçmiştir. Ardından Şuşa ve Laçin’inde Ermeni işgaline geçmesiyle Dağlık Karabağ ile kara bağlantısı kurulmuştur. Ermeni ilerleyişinde Rusya soruna müdahil olmadığını ifade etse de arka planda Ermeni ordusuna destek verdiği bilinmektedir. Türkiye Ermenistan’ın işgal hareketi doğrultusunda tepkisini göstermiştir. Dost ve kardeş Azerbaycan’a desteğini sürdürmüştür. Bu destek zaman zaman engellemelere uğrasa da tarihi köklerden aldığı kudretle devam etmektedir.[3] 1992’de Hocalı Katliamı ile zirveye ulaşan sorun 1994 yılına dek sürmüş ve Azerbaycan topraklarının %25’lik kısmı Ermenilerce işgal edilmiştir.[4]çatışmalar sona ererse de bir türlü çözüme kavuşturulamayan Karabağ sorunu 2020 de yaşanan çatışmalar sonucu Azerbaycan’ın lehine sonuçlanmıştır.
Dağlık Karabağ sorununun çözümünde küresel ve bölgesel örgütlerin de sürece dahil olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim BM, Ermenistan’ın işgalinin meşru zemine oturtulmasının önüne set çekerek, Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrail, Kubadlı, Zengilan ve Goradiz bölgelerinden çıkması gerektiği yönünde kararlarını deklere etmiştir. Ancak BMGK’da veto hakkı bulunan Rusya sayesinde bu tepkiler sadece kınama niteliğinde kalmıştır. Öte yandan çatıma sürecinden itibaren barış çalışmalarında daha önemli noktada olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’dır. 1992’den beri sürecin içinde olan AGİT, sorunun çözümü için Minsk Grubu’nu oluşturmuştur. Fransa, ABD ve Rusya’nın eş başkanı olduğu Minsk Grubu yol haritasını 1996 yılında Lizbon’da yapılan zirvede belirlemiştir. Sorunun çözümü için; paket çözüm, aşamalı çözüm ve ortak devlet önerileri gündeme gelmişse de bu yolda başarı gösterilememiştir. Öte yandan Haydar Aliyev’in başa gelmesi ile birlikte Azerbaycan’ın 1993’te BDT BDT’ye tekrardan girmesi ile BDT’de soruna dahil olmuştur. ABD, Rusya’ya karşı siyasi ve enerji politikası açısından Dağlık Karabağ sorunu kullanmak istemiş ve 1997’de Haydar Aliyev’in ABD’ye ziyarette bulunmasıyla ABD-Azerbaycan yakınlaşması gerçekleşse de etkili ABD’de etkili olan Ermeni lobisi yüzünden sorun için uzlaşı sağlanamamıştır. Diğer taraftan Türkiye’de soruna doğrudan müdahil olan ülkelerdendir. Nitekim Haydar Aliyev’in “Bir devlet iki millet” sözü Türkiye’nin bölgede varlığının temel dayanağını oluşturmaktadır.
Bunun da ötesinde Azerbaycan’ın ilk cumhurbaşkanı olan ve göreve geldiğinde patlak veren Dağlık Karabağ çatışmalarda Türkiye ile sıkı ilişki içinde olan Ebulfez Elçibey in Türkiye ile birleşme ideali Türkiye’nin bölgede bulunmasının haklı kaynaklarındandır. Ebulfez Elçibey görevi bırakmak zorunda kalk kalmasaydı Türkiye ile Orta Asya arasında köprü olan Azerbaycan ile kara bağlantısının sağlanacağı umut edilmekteydi.[5]
1988’de başlayıp 1994’e kadar süren şiddetli çatışmalar her ne kadar durdurursa da tam anlamıyla barış zemini oluşturulamamıştır. Zaman zaman taraflar karşı karşıya gelmiş ve küçük çaplı çatışmalar belirli aralıklarla tekrarlanan bu durum askerlerin ölmesine neden olmuştur. Bu çatışmalar hiç şüphesiz büyük bir savaş potansiyeli besliyordu. Nitekim öyle de oldu ve son yaşanan savaş tüm dengeleri değiştirdi. Bu savaş öncesi öncelikle Azerbaycan ordusu ile Türk ordusunun yaptığı anlaşmalar çerçevesinde daha güçlendirdiği, Ermenistan ise Rusya ile birlikte üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü bünyesinde 1997 yılında oluşturulan Dostluk İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı 2010’da revize ederek askeri gücünü arttırma yoluna girmiştir. Son büyük savaştan önce Nisan 2016’da gerçekleşen çatışmalarda yine birçok insan hayatını kaybettiğini de görmezden gelmemek gerekir.[6] Son olarak 27 Eylül 2020 de başlayıp 10 Kasım 2020 de son bulan 44 günlük Dağlık Karabağ Savaşı’ndan Azerbaycan galip ayrılmıştır. İlk olarak Ermenistan saldırıları ile başlayan çatışmalar kısa sürede savaşa dönüşmüştür. Azerbaycan 25 yılı aşkın süredir Ermenistan işgalinde bıraktığı vatan topraklarını geri almak için amansız bir taarruz hareketinden başladı. Çatışmalar ilk olarak Azerbaycan’ın Tovuz şehrinde başladı ve Karabağ’ı da kapsayan işgal altındaki reyonlara yayıldı. Azerbaycan, Türk silahlı hava araçlarını da kullanarak Ermenistan’ı yenilgiye uğratmaya başardı. Savaş sonucunda 5 binden fazla askerin öldüğü tahmin edilmektedir. Azerbaycan, %25’lik işgal edilen topraklarının büyük çoğunluğunu geri aldı. Şuşa başta olmak üzere Kelbecer, Ağdam, Ağdere, Zengilan, Sultanı, Cebrail gibi bölgelerini geri kazandı. 10 Mayıs günü Moskova’da yapılan ateşkes antlaşması ile Ermenistan ile Hankendi’ne ulaşım Laçin koridor vasıtasıyla sağlanması ve bölgede Türk-Rus barış gücünün bulundurulması kararlaştırıldı.[7]
Böylece Türkiye bölgede etkisini arttırarak Türk Birliği ideali önünde de önemli bir adım atmış oldu. Ancak bu anlaşmanın daha çok bölgede tekrar eski gücüne sahip olmak isteyen Rusya’ya yaradı. Rusya askeri olarak tekrardan bölgeye dönmüş oldu ve bunun da anlaşma ile sağladı. Karabağ sorununa yönelik büyük güçlerin politikasına incelediğimizde ABD ve Rusya arasındaki güç mücadelesi; Hazar petrolleri ve bölgede etkinliğini artırmaya yönelik stratejiler olacaktır. Öte yandan Çin’in başlattığı ‘Kuşak Yol’ projesi çerçevesinde dillendirilen gücün Batı’dan Doğu’ya kaydığı yönündeki düşünce içinde stratejik öneme sahip olduğu ve aynı şekilde Hazar Petrolleri açısından önemli olduğu bilinen bir realitedir. Aynı şekilde Türkiye’nin hem Türk Cumhuriyetleri ile karasal birlik sağlamak hem de enerji politikası açısından önemli olan Karabağ için özel çaba sarf etmektedir.
İran içinde barındırdığı ve Türkmençay Antlaşması ile sınırları içinde kalan 25 milyona yakın Azeri Türkü’nü de hesaba katarak soruna yaklaşmakta ve ayrıca yine kıyısı bulunduğu Hazar Denizi’ndeki enerji politikasına uygun stratejiler oluşturmaktadır. Avrupa ülkeleri de yine sonuna öncelikli olarak enerji üzerinden yaklaşmaktadır. Bu yüzden sorunun temelinde bir enerji mücadelesi görülecektir. zaten dünyadaki çatışmaların büyük çoğunluğunun temelinde enerji mücadelesi yok mu? Hiç şüphesiz ki var. Bu sebeple Dağlık Karabağ sorununun çözümsüzlüğü ve savaşa dönüşmesine bu yönden bakmanın çok önemli olacağına inanıyorum. Son yaşanan savaşlar birlikte AGİT, BM ve soruna dahil olan ülkelerin çözüm üretememesine rağmen Türkiye’nin de desteği ile Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarılması diğer çözülmeyen çatışmaların çözümü için de örnek olabilir. Çözümler için büyük aktörlere gerek olmadan da çözülebileceği algısı dünya dengelerini değiştirebilir. Nitekim Kıbrıs sorunu ve Kırım sorunu bu çerçevede değerlendirilebilecek sorunlardandır. Bu sebeple Dağlık Karabağ sorunu önemli olduğunu düşünüp sorun hakkında küçük çaplı bir çalışma yaptım.
Muhammed Ali Polat
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
[irp posts=”32541″ name=”Dağlık Karabağ Sorunu Bağlamında Azerbaycan – Ermenistan Sınır Anlaşmazlıklarının 1877’den 1998’e Tarihsel Gelişimi”]
KAYNAK
Dipnotlar
[1] YILMAZ Reha, “Kafkasya’da Çözülmeyen Kördüğüm: Dağlık Karabağ Sorunu”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Stratejisi Dergisi, C.2, S.1, s71-90, ss.73-75
[2] ÖZYILMAZ Emine Vildan, “Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.15, S.2, 2013, s.191-208, ss.198-200
[3] KASIM Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara, Uşak Yayınları, 2009, s.29-33
[4] ÖZYILMAZ Emine Vildan, a.g.e, ss.77,78
[5] KASIM Kamer, a.g.e, ss.34-40
[6] KILAVUZ TUNÇER İdil, “Dağlık Karabağ Müzakerelerinin Geleceği”, Avrasya Etüdleri, C.52, S.2, 2017, s.51-78, ss.53,54
[7] ÖZGEN Cenk, “44 Günün Ardından: 2020 Karabağ Savaşı’nın Askeri Açıdan Analizi”, Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C.7, S.1, 2021, s.104-123, ss.105-112
Kaynaklar
KASIM Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, Ankara, Uşak Yayınları, 2009
KILAVUZ TUNÇER İdil, “Dağlık Karabağ Müzakerelerinin Geleceği”, Avrasya Etüdleri, C.52, S.2, 2017, s.51-78
ÖZGEN Cenk, “44 Günün Ardından: 2020 Karabağ Savaşı’nın Askeri Açıdan Analizi”, Giresun Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C.7, S.1, 2021, s.104-123
ÖZYILMAZ Emine Vildan, “Geçmişten Günümüze Dağlık Karabağ”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.15, S.2, 2013, s.191-208
YILMAZ Reha, “Kafkasya’da Çözülmeyen Kördüğüm: Dağlık Karabağ Sorunu”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Stratejisi Dergisi, C.2, S.1, s.71-90
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Öncelikle konuyu gözel özetlemişsiniz. Yalnız Azeri yerine Azerbaycan kullanırsanız daha doğru olur. Mümkünse yazıyı düzeltiniz.