Günümüz dünyasının politiğinde vazgeçilmez bir unsur olan demokrasinin kelime kökenini incelediğimizde demos (halk) ve kraiteu (egemen olma) sözcüklerinden gelmekte olduğunu söyleyebiliriz. Burda yönetilenlerin aynı zamanda yöneten olduğu bir anlayış hakimdir ve ABD eski başkanı Abraham Lincoln’ün de ifade ettiği gibi “halkın, halk tarafından halk için yönetimi” anlamını taşımaktadır. İlk olarak Antik Yunan’daki şehir devletlerinde ortaya çıkan demokrasi teorisi tarih boyunca çeşitli düşüncelerle zenginleştirilmiştir. Demokrasinin pek çok tipi mevcuttur. Bunların farklı uygulamaları, aynı şekilde çeşitlilik gösteren pek çok etki yaratmaktadır. Demokrasinin tanımı konusunda ise genel olarak iki değişik demokrasi kuramından söz edilebilir. Bunlardan biri normatif, diğeri ise “ampirik” veya “realist” demokrasi kuramlarıdır. Normatif demokrasi kuramlarının yönelimi bir ideali, bir olması gerekeni yansıtır. Ampirik ise olanı sorgular.
Klasik Demokrasi
Atina’da M.Ö. 4. ve 5. yüzyılda uygulanan, Rousseau ve Marx’ın da etkilendiği doğrudan (klasik) demokrasi modelinde tüm yurttaşlar Ecclesia denilen meclis aracılığıyla karar alma süreçlerinde doğrudan sorumluluk üstlenmiştir. Fakat yurttaşlık herkese verilmediği için kısıtlayıcı bir durum söz konusudur. Köleler, kadınlar ve yabancılar yurttaş sayılmamış, yalnızca Atina doğumlu 20 yaş üstü mülk sahibi erkekler yurttaş kabul edilmiştir. Bu düzene Platon karşı çıkmış ve kitlelerin kendini yönetecek bilgi ve deneyime sahip olmadıklarını iddia ederek iktidarın filozofların elinde olması gerektiğini savunmuştur. Uygulanabilirlik açısından tüm yurttaşların karar alma süreçlerine Atina’daki gibi doğrudan dahil olması ise günümüz şartlarında mümkün değildir. Fakat İsviçre kantonlarında doğrudan ve sürekli katılımın hala var olduğunu görebiliriz. Demokrasi kuramı Atina demokrasisinin çökmesinden ancak iki bin yıl sonra ilk kez kayda değer biçimde yaygınlaşmıştır. (1)
Özellikle doğuştan kazanılmış ayrıcalıklar düzenini ve mutlakiyetçiliği eleştiren Aydınlanma felsefesi, yavaş yavaş demokrasinin kuram ve uygulamasına ilişkin yeni bir anlayışa yol açtı. Ayrıca, Antik dönemden aktarılmış olan meclis demokrasisi anlayışı yerine temsili demokratik anayasa tasavvuru geliştirildi. Bunun dışında, Tanrısal ya da dünyevi olarak meşruiyet kazanmış iktidarın egemenliği yerine halkın egemenliği düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Önceden olduğu gibi halk egemenliğini iyi bir devlet yönetimi olarak görme yerine kötü bir düzen olarak gören kuşkucu-mesafeli konumun ağır bastığı dönemlerle karşılaştırıldığında demokrasi düşüncesi, olumlu değerlendirmelerden de yavaş yavaş payını almaya başladı. (2)
İlk zamanlarda demokrasi revaçta olan bir düşünce değildi. Hobbes, demokrasiye mesafeli yaklaşan o düşünürlerden biriydi. Ona göre insan insanın kurdudur ve kişisel çıkar bireyler için her şeyden önce gelir. Bu nedenle kamusal çıkarla bir çatışma durumu söz konusudur. Bu çatışmayı bozacak tek şey monarşidir. Çünkü monark; iradesi altındaki insanların güçlü ve refah içinde olmasıyla yücelir. Fakat demokraside birçok bağımsız birey kendi çıkarlarını düşünür.
Montesquieu ise; “Yasaların Ruhu” tezinde iklim şartlarına göre değişen yönetim şekillerini ileri sürmüştür. Ona göre her toplumun farklı kültürü, geleneği ve ona uyum sağlayacak farklı siyasal sistemleri vardır. Demokrasi her topluma, her iklime uygun değildir.
Tocqueville’ye geldiğimizde kendisi modern demokrasi kuramının öncüsü olarak kabul edilmiştir. “Amerika’da Demokrasi” adlı kitabıyla Tocqueville, Amerika’nın yönetimini ve yönetim gerçekliğini model olarak almış ve orada gelişmiş olan demokrasiyi, aristokratik toplum yapısını değiştiren ve eşitliği geliştiren modernliğin tarihsel-evrensel ilkesi olarak görmüştür. Tocqueville’nin özellikle Amerika’da ürünlerini gördüğü büyük demokratik devrim ona göre ne tesadüftür ne de ondan geri dönülebilir; demokrasi, Avrupalı ulusların kaçınılmaz kaderi olacaktır. (3)
Korumacı Demokrasi
17. ve 18. yüzyılda farklı demokrasi modelleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Demokrasi halkın siyasete katılma aracı ve hükümetlerin aşırı müdahaleci tutumlarına karşı koruyucu bir güç olarak algılanmıştır. Bu anlayış bireysel özgürlükleri temel alan liberal düşünürlerde kendini göstermiştir. John Locke’a göre oy hakkı doğal bir haktır ve halk kendisini yönetenlere karşı bir rıza göstermediği sürece yönetimin meşruiyetinden bahsedilemez. Fakat Locke, sadece mülkiyet sahiplerine ait bir oy hakkı öngörmüştür. James Mill ve Jeremy Bentham gibi faydacı yaklaşıma sahip düşünürler ise demokrasiyi bireysel çıkarları korumak ve geliştirmek için bir araç olarak görmüşlerdir. (2)
Korumacı demokrasi sınırlı ve dolaylı bir demokrasi modeli sunar. Yönetilenlerin rızası düzenli ve rekabetçi seçimlerle sağlanır. Bu da yönetenlerin halka hesap vermesini sağlar. Siyasi eşitlik böylelikle eşit oy hakkını ifade eden teknik bir kavrama dönüşür. Dahası, oy hakkı gerçek bir demokrasi için yeterli değildir. Bireysel özgürlükleri korumak için yasama, yürütme ve yargı üzerinden kuvvetler ayrılığına dayalı bir sistem gereklidir.
Gelişmeci Demokrasi
İlk demokrasi modelleri bireyi ön plana çıkarırken daha sonra toplumu temel alan bir yaklaşımın geliştiğini görürüz. Buna J.J. Rousseau’nun düşünceleri örnek olarak verilebilir. Rousseau’ya göre demokrasi insanların özgürlüğüne hizmet eden bir araçtır. Vatandaşlar doğrudan ve devamlı bir biçimde karar almada söz sahibi ise özgürdürler. Bu görüş radikal bir doğrudan demokrasi anlayışına dayanır. Ona göre İngiltere’deki seçim sistemi ve temsil mekanizması insanı daha da köleleştirmektedir. Rousseau bununla beraber genel irade tezini ortaya atmıştır. Genel irade, toplumun ortak ve gerçek çıkarlarını ifade eder ve bireyler özel iradelerini “en iyiyi temsil eden” genel iradeye devrederler. Rousseau’nun fikirleri katılımcı demokrasinin gelişmesine yardımcı olmuştur. Katılımcı demokrasi vasıtasıyla her birey kendi yaşamına dair verilen kararlara katılmakta ve böylesi bir sistem adem-i merkeziyetçilik, açıklık ve hesap verme gibi ilkeleri zorunlu kılmaktadır. Bu da demokrasinin, halka gerçekten yayılmasını sağlamaktadır. (5)
Gelişmeci demokrasi modeli çerçevesinde J.S. Mill tarafından temsili hükümet fikrine dayanan bir model geliştirilmiştir. Mill’e göre; “Demokrasi bireysel kapasitelerin en uygun ve üstün bir biçimde gelişimini sağlamaktadır. Siyasal hayata katılmak suretiyle vatandaşlar, kişisel gelişimlerine olumlu katkılar sağlar. Okumamışlar oy hakkına sahip olmamalıdır. Kadınlar da oy hakkına sahip olmalı ve güçlü, bağımsız yerel otoriteler olmalıdır.” (1)
Mill, Platon’la benzer şekilde tüm siyasi fikirlerin aynı değerde olduğuna inanmamış ve çoğul bir oylama sistemi önermiştir. Bu sistemde yeteneksiz işçiler 1 oy, yetenekliler 2 oy, meslek sahipleri 5-6 oy kullanabilecekti. Çoğunluğun tiranlığı tehlikesinin farkında olan Mill’in görüşleri parlamenter demokrasiyi destekleyen bir çerçeve sunmuştur. (1)
Liberal Demokrasi
Bugün dünyada egemen olan ve bir ideal olarak yüceltilen liberal demokrasinin temel niteliklerini sıralarsak;
- Demokrasinin temsili ve dolaylı bir biçimidir. Siyasi eşitlik prensibine dayalı olarak yapılan düzenli seçimlerle iktidarın belirlendiği bir sistemdir.
- Liberal demokrasi rekabete dayanan seçimlerle sürdürülür. Rekabet siyasi çoğulculuk, hoşgörü ve çatışan fikirlerin özgür bir biçimde var olabilmesi ile gerçekleştirilir.
- Liberal demokraside, devlet ile sivil toplum arasında açık bir ayrım vardır. Bu ayrımın ekonomik hayatın piyasa kurallarına göre organizasyonu ve özerk grup ve çıkarların meşru kabul edilmesi şartına dayanır.
Sartori, liberal demokrasinin iki unsurdan meydana geldiğini söylemektedir. Birinci unsur halkı özgürleştirmek, ikincisi ise halkı yetkilendirmektir. Bunlardan birincisini ön şart olarak kabul etmek, liberal demokrasinin ayırıcı özelliği olmaktadır. (4)
Anayasal Demokrasi
Anayasal demokrasi, liberal demokrasi dünyasının ürettiği bir kavramdır. Siyasi özgürlükleri garanti altına almak için devlet anayasa teknikleriyle sınırlandırılmaktadır. Anayasal demokrasi, devleti bu amaçla sınırlamaya çalışan ve bunu anayasal normlara dönüştüren bir anlayışı ifade etmektedir. Anayasal demokrasi, halkın yönetimi yerine “özgür halkın yönetimi”ni ortaya koymaktadır. Demokrasi, sadece iktidarın kaynağının kimde olduğu sorusuna bir cevaptan ibaret değildir; aynı zamanda iktidarın denetimini de ifade etmektedir.
Anayasal demokrasi bireysel hak ve özgürlükleri hukuk güvencesine alan, böylelikle çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümünü yargı aracılığıyla engelleyen kurumsal bir çözümü yansıtmaktadır. Anayasanın bağlayıcılığı ve hukukun üstünlüğü, demokrasinin çoğunluk rejimi olmasını makul sınırlar içinde tutmaya yarayan önemli bir ilke ve araç olmaktadır. Temel insan haklarının garanti altına alınmasının en kestirme ve etkili yöntemi de budur. (4)
Sonuç Yerine
Demokrasinin kavram olarak şartlara ve zamana göre değişebildiği buna göre de farklı kuramlara konu olduğunu kabul etmek gerekir. Kuşkusuz demokrasi gibi bir kavramı ölçmek ve en iyi olanı bulmak kolay olmamaktadır. Bu gibi farklılıklar, o toplumun içinde bulunduğu sosyo-ekonomik şartlar ve toplumsal aktörlerin değişikliğinden kaynaklanmaktadır. Modern demokrasi kuramlarının dayandığı tezlere bakıldığında, her birinin kendine göre olumlu veya olumsuz tarafları olabildiği gibi, uygulamada başarı şansının yine toplumdan topluma değişebildiği açıktır.
Modern demokrasi kuramlarının “realist”, Normatif demokrasi kuramlarının “idealist” bakış açılarının yanında gözden kaçırılmaması gereken nokta, otoriter yönetim biçimiyle demokratik yönetim biçimi arasındaki temel farklıkta ortaya çıkmaktadır. Demokrasi kavramı; kuramlarına göre farklı yorumlanabilen bir yapıda olsa da demokrasi tipi ne olursa olsun önemli olan husus, demokrasinin varlığından söz edebilmek için uygulamada gerekli olan demokrasinin temel ilkeleridir. Demokrasi’nin olmazsa olmaz ilkelerinden olan özgürlük yani “düşünce özgürlüğü” hiçbir biçimde göz ardı edilemeyeceği gibi eşitlik denilince de “sosyal eşitlik” var olduğu sürece demokrasi işlev kazanabilir.
Yine aynı biçimde bir toplumda siyasal temsil ve siyasal katılım ilkeleri toplumdan topluma değişemeyecek kadar önemli ve dahası demokrasiyi var eden şartlardır. Temel haklar söz konusu olduğu zaman demokratik yönetim biçiminde en öne çıkan kavram olan insan hakları ise; demokratik yönetimlerde kuşkusuz en önemli yere sahiptir. Sonuçta hangi demokrasi biçimi söz konusu olursa olsun, demokrasiyi var eden bu temel ilkelere ne kadar çok yaklaşılırsa o kadar çok demokratik yönetim biçiminden bahsedilebilir.
[irp posts=”32798″ name=”Demokrasilerde Savaş ve Barış Sorunları: Demokratik Barış Teorisi”]
KAYNAK
Kaynaklar
- (1) Schultz David, Tannenbaum G. Donald, Siyasi Düşünce Tarihi, Adres Yayınları, Ankara, 2010
- (2) Schmidt G.Manfred, Demokrasi Kuramlarına Giriş, Vadi Yayınları, Ankara, 2002
- (3) Touqeville De Alexis, Amerika’da Demokrasi, Türk Siyasi İlimler Derneği Yayınları, İstanbul, 1992
- (4) Erdoğan, Mustafa, Anayasal Demokrasi, Siyasal Kitabevi, Ankara, 2001
- (5) Özgüç Orhan, J.J.Rousseau’da Genel İrade Kavramı, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, S.14, Ankara, 2012
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.