Kitlesel Yahudi Göçleri ve Filistin

356

İkinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Holokost (Yahudi Soykırımı) sonucu Filistin’e yönelik Yahudi göçünde büyük artış görüldü. 1917 yılında İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour’un adını taşıyan “Balfour Deklarasyonu” ile Yahudilerin resmi olarak Filistin’e göçünün önü açıldı. Ancak bölgedeki Arap nüfusun yoğunluğu ve göç eden Yahudiler ile Araplar arasında yaşanan çatışmalar, Avrupa’dan göç etmesi için teşvik edilen Yahudilerde bölgeye karşı güvenlik kaygısı uyandırdı. Verilen tüm teşviklere karşın bölgeye istenen göç yeterli değildi.

Arthur Balfour, deklarasyonu Siyonizmin lideri konumundaki Rothschild Hanedanına sunmuştu. Siyonizm, Yahudilerin geldikleri topraklar olan Yerüşalim (Kudüs) ve çevresinde 1900 yıl aradan sonra tekrar bir araya toplayıp bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan sosyopolitik bir harekettir. Kökenleri daha eskiye dayanmakla birlikte, hareket resmî olarak Avusturya doğumlu Yahudi gazeteci Theodor Herzl tarafından 19. yüzyıl sonunda kurulmuştur.[1] Balfour, deklarasyon mektubunda Rothschild’e İngiltere’nin Filistin’de bağımsız bir yahudi devleti kurulması için gerekli siyasi desteği vereceğini söylemiştir. Ünlü siyonist gazeteci/avukat Theodor Herzl, Kuzey Afrika’da bağımsız bir Yahudi devleti kurma girişiminde bulunsa da bu durum gerçekleşmemiştir. Tevrat’ta yer alan vaad edilmiş topraklar meselesi nedeniyle o dönem Filistin’i elinde tutan Osmanlı İmparatorluğu ile anlaşma yoluna gitmeyi tercih eden Herzl, Sultan II. Abdülhamid ile görüşmüş, Filistin’den para karşılığı toprak satın almayı ve o dönem iflas eden Osmanlı maliyesini kurtarmayı teklif etmiş ancak Herzl’ın bu teklifi II. Abdülhamid tarafından kesin bir dille reddedilmiştir. İsrail topraklarına Aliyah (göç) Yahudi ibadetlerinde daima tekrarlanan bir konudur. Diaspora’da yaşamayı reddetmek, Siyonizmin merkezinde yer alır.[2]

Theodor Herzl

Yahudiler, tarihleri boyunca gerek anavatanlarından gerekse daha sonra üzerinde yaşadıkları birçok defa bölgelerden doğrudan ya da dolaylı olarak çıkarılmışlardır. Hem göçmen hem de mülteci olarak yaşadıkları bu deneyim, Yahudi kimliğini ve dini uygulamalarını birçok yönden şekillendirmiş, bu yüzden de zorunlu göç Yahudilerin tarihinde önemli bir unsur olmuştur.[3] Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların ortak atası kabul edilen İbrahim Peygamber, Keldanilerin yaşadığı Ur’dan Keenan ülkesine gelen bir göçmendi.[4] İsrailoğulları için Tevrat’ın bir parçası olan Çıkış kitabında da antik Mısır’dan çıkış anlatılır. Keenan’da kurulan İsrail Krallığı’nın sakinleri Asurlular tarafından bölgeden sürüldü. Tüm dünyaya dağıtılan Yahudiler, Ahameniş İmparatoru Büyük Kiros döneminde geri döndüler. Ancak dönemin egemen gücü Roma İmparatorluğu bölgedeki Yahudileri tekrar bölgeden sürdü.[5] Yahudi diasporasının Roma İmparatorluğu döneminde başlayan 2.000 yıllık dağılışı başlamıştır. Bu dönemde, Yahudiler Roma topraklarının dört bir yanına dağılmışlar, bir bölgeden diğerine sürülmüş, dinlerini özgürce uygulayacak kadar serbest yaşayabildikleri yerlere yerleşmişlerdir. Diaspora süresince, Yahudi yaşamının merkezi Babil’den İber Yarımadası’ na, buradan Polonya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’ne[6] ve Siyonizm sonucunda da İsrail’e kaymıştır.[7]

1492 yılında İspanya’da Endülüs Emevi Devleti’nin son temsilcisi olan Gırnata (Granada) Emirliği’nin yıkılması sonucu İber’deki Yahudiler Elhamra Kararnamesi ile İspanya’dan kovuldular. Yahudilere yeniden göç yolu gözükmüştü.

Sefarad Yahudileri

Yahudiler Avrupa’ya ve Osmanlı’ya göç ettiler. Dönemin Osmanlı padişahı II. Bayezid gelen Yahudileri büyük bir konukseverlikle Osmanlı ülkesine kabul etti. İspanya’dan çıkarılan Yahudiler, literatürde Sefarad Yahudileri olarak geçmektedir. Roma-Yahudi Savaşları sonucu yine Romalılar tarafından Keenan diyarından kovulan Yahudilere ise Aşkenaz Yahudileri denir. Mizrahi Yahudileri ise bir diğer Yahudi koludur. Mizrahiler doğu ülkelerindeki Yahudiler için kullanılmıştır. Bugün İsrail’in yönetiminde hem nüfuz hem de nüfus bakımından Aşkenazlar ön plandadır.

1914’te patlak veren I. Dünya Savaşı Almanya ve müttefiklerinin mağlubiyeti ile sonuçlandı. Alman siyasi ideologları savaşı kaybetmenin faturasını Yahudilere çıkardılar. Bunlardan birisi de Adolf Hitler’in akıl hocası olarak bilinen Anton Drexler’di. 1919 yılında arkadaşı Karl Herrer birlikte antisemitist bir program ile Alman İşçi Partisi’ni kuran Drexler propaganda faaliyetlerini Alman aşırı sağını memnun etme üzerine kurdu. Hitler ise askeri istihbarat adına Drexler’in partisine sızdı. Antisemitizmin revaçta olduğu dönemlerde Hitler Yahudiler hakkındaki görüşünü şöyle açıklıyordu; Ne zaman bir tiyatro gösterisi, bir müzik abartılırsa Yahudi yapımı bir şey olduğunu görüyordum. Bunu abartanlar da Yahudilerdi. Birçok alanı ele geçirdikleri için tüm alanlarda birbirlerini kayırıyorlardı. Güzel bir Alman yapıtı 10 üzerinden 5 alamazken Yahudi yapıtları 10 alıyordu. Bu yüzden bir antisemitist olmaya karar verdim. Almanya’daki siyasi atmosfer Hitler’in yükselişine çok uygundu. Nazi Partisi, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Almanya’da aktif olan aşırı sağ siyasi partiden birisiydi.[8] Parti, Weimar Cumhuriyeti’nin kaldırılmasını, Versailles Antlaşması’nın şartlarının reddini, radikal antisemitizmi ve anti-Bolşevizmi savunuyordu[9]. Güçlü bir merkezi hükümet, Germen halkları için artan bir Lebensraum (yaşam alanı), ırka dayalı bir Volksgemeinschaft (halk topluluğu) oluşumu ve Yahudilere karşı ırksal temizlik vaat ettiler.[10]Yoğun propagandalar sonucu 1933 yılında meşru yollarla iktidara gelen Hitler artık Alman III. Reich’ın (imparatorluk) tek ve tartışmasız lideriydi.

Anton Drexler (sol baştan ikinci)

1919 yılında imzalanan Versay Antlaşması Almanya’da büyük tepkiye yol açmış ve “ihanet” olarak kabul edilmiştir. Birçok tarihçi Almanya’da 1920’lerde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa, Nazi Partisi’nin iktidara gelişini sebep olarak kabul ederler. Ve II. Dünya Savaşı’na nihai olarak Versay Antlaşması’nın neden olduğu düşüncesindedirler.

Eylül 1939’da Polonya’ya saldıran Almanya yeniden bir dünya savaşı başlattı. İlk hedef Almanya ile Doğu Prusya’yı birbirinden ayıran Versay Antlaşması ile Polonya’ya verilen Danzig Koridoru’ydu. Kısa sürede Avrupa’ya hakim olan Nazileri işgal ettiği ülkelerdeki Yahudileri toplama kamplarına gönderiyordu. Yahudiler dışında savaş esirleri, komünistler, siyasi suçlular, Nazi karşıtları da toplama kamplarındaki yerlerini alıyordu. Toplama kampları fikri 1935 yılında Nürnberg Yasaları ile ortaya çıktı. Alınan kararlara göre Yahudilere Alman İmparatorluğu’nda yaşam hakkı ve vatandaşlık derecelendirilmiş bir şekilde ilan edildi. Savaş sırasında Almanya’nın müttefikleri olan Mihver Devletler de Nürnberg Yasalarının versiyonlarını çıkardılar. Faşist İtalya 1938’de, Yahudileri vatandaşlıktan çıkaran ve Yahudi ve Yahudi olmayan İtalyanlar arasındaki cinsel ilişkileri ve evlilikleri yasaklayan İtalyan ırk yasalarını ve Irk Manifestosu’nu kabul etti.

Macaristan, 28 Mayıs 1938 ve 5 Mayıs 1939’da Yahudilerin çeşitli meslekleri yapmasını yasaklayan kanunlar çıkardı. Ağustos 1941’de çıkan diğer bir kanun, Yahudileri en az iki Yahudi büyükanne ve büyükbabası olan herkes olarak tanımladı ve Yahudilerle Yahudi olmayanlar arasındaki cinsel ilişkiyi veya evlilikleri yasakladı.

1940’ta Romanya’daki iktidardaki Demir Muhafızlar, Rumen Yahudilerinin hukuki durumunu tanımlayan bir yasa çıkardı.

-1941’de Codex Judaicus Slovakya’da yürürlüğe girdi.

-1941’de Bulgaristan, Ulusun Korunması Yasasını çıkardı.

1941’de Hırvatistan’da Yahudileri tanımlayan ve bazı yasaklar getiren bir kanun çıkarıldı.

-Japonya İmparatorluğu herhangi bir yasa taslağı hazırlamamış veya onaylamamış olsa da, Singapur’un Japon işgali sırasında Singapurlu Yahudileri ve Endonezyalı Yahudileri toplama kamplarına yerleştirmeleri konusunda Alman hükümeti tarafında baskı gördüler.[11]

1. Dünya Savaşı sırasında Müttefik ordularında savaşan Yahudilerin sayısının %40’ı Kızıl Ordu’da olmak üzere, 1,4 milyon olduğu tahmin edilmektedir.[12] Savaşın sonlarına doğru Yahudilere karşı soykırım süreci artarak devam etti. Toplandıkları mahalle gettolarında yakalarına asılan sarı yıldız ile gezmeye mecbur bırakılan Yahudiler aynı zamanda Alman savaş makinesini beslemek adına zorla askeri fabrikalarda çalıştırılıyorlardı. Resmi olmayan rakamlara göre 60 milyon insanın hayatına mal olan II. Dünya Savaşı 1945 yılında bitti. Artık yeni bir döneme giriliyordu. Dünya iki kutup halini almıştı. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği, Fransızların Tuhaf Savaş adını verdiği bu ölüm kalım mücadelesinden süper güç olarak çıktılar. 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu ilan edileli 30 yıla yakın bir süre geçmişti. Savaşın etkisiyle Avrupa’dan kaçan Yahudiler Filistin’e akmaya devam ediyordu. Nihayet 14 Mayıs 1948’de David Ben Gurion öncülüğünde Tel Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi İsrail Devleti’ni resmen kurulduğunu ilan etti. İlk İsrail başbakanı olan David Ben Gurion 1912 yılında 8 ayda Türkçe öğrendikten sonra İstanbul’a taşınmış ve İstanbul Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görmüştür.[13] İsrail Devleti’nin ilanıyla dünyanın dört bir yanından gelen Yahudiler Filistin topraklarına yerleştiler.

David Ben Gurion

Sonuç

Bir oldu bittiyle Filistin üzerinde ilan edilen bu yeni devlet, kurulduğu günden bugüne bölgedeki Araplar ile ardı arkası kesilmeyen  kriz, çatışma hatta savaşlar yaşamıştır. 1948 Savaşları, 1967 Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşları’ndan galip ayrılan İsrail bölgedeki gücünü pekiştirmiştir. Bu başarıların arkasında elbette çift kutuplu dünyanın hakim gücü ABD’nin İsrail’e karşı sınırsız askeri, ekonomik ve siyasi desteği bulunmaktadır. 45. ABD Başkanı Donald Trump biraz daha ileriye giderek İsrail’in başkentini Kudüs olarak tanımış Amerikan Elçiliği Kudüs’e nakledilmiştir. Avrupa Birliği ise bu kararı tanımamıştır. İsrail, Filistinlilerle iyi geçinmek için gereken adımları atmaktan ise kaçınmaktadır. 1993 Oslo I Antlaşması ile Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’la anlaşmaya varan Başbakan İzak Rabin, Filistinliler için başlangıçta olumlu adımlar atsa da ömrü yetmedi. Çünkü Başbakan Rabin aşırıcı bir Yahudi tarafından suikaste uğradı. Hükümet Başkanı olarak elini taşın altına koyan Rabin, hesap edemediği gelişmeler nedeniyle hayatından oldu ve olumlu gidişat kesintiye uğradı. Günümüzde yaşanan İsrail-Hamas çatışmaları bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır. Hamas’ın silahlı kanadı El- Kassam Tugayları ise İsrail saldırılarına füzelerle karşılık vermektedir.

Tabiki de bu füzeler İsrail’e çoğunlukla ulaşmıyor. Çünkü İsrail hava savunma sistemi nam-ı değer Demir Kubbe (Iron Dome) bu füzeleri havada iken imha etmektedir. Demir Kubbe’nin başarı oranı ise yetkililere göre yüzde 90 civarındadır. Çatışma ve istikrarsızlığın neticesinde milyonlarca Filistinli yerlerinden edilmiş, tepeden inme bir şekilde topraklarına gelen Yahudi yerleşimciler nedeniyle başka ülkelere iltica etmiştir. Günümüzde çoğunluğu Lübnan, Ürdün gibi ülkelerde olmak üzere milyonlarca Filistinli mülteci hayatlarına devam etmektedir. Yazının konusu Kitlesel Yahudi Göçleri ve Filistin üzerine olduğu için bazı bölümlerde fazla detaya girilmedi. Girilmeyen her detay dahi buraya ayrı olarak yazı konusu olarak gelebilecek boyuttadır. Yazının amacı Yahudileri biraz daha yakından anlatabilmekti. Günümüzün problemi olarak gördüğümüz her şey tarihi olaylara dayanmaktadır. Yazıda bu olayları realist bakış açısıyla okuyucuya verildi umulmaktadır.

[irp posts=”193″ name=”ABD’deki Yahudi Lobisinin Gücü”]

Bülent Küçük 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı 

KAYNAK

KAYNAKÇA

de Lange, Nicholas (2002). An Introduction to Judaism (İngilizce). Cambridge: Cambridge University Press. ISBN 0-521-46073-5.

Gideon Shimoni, The Zionist Ideology (1995)

1. Schweid, ‘Rejection of the Diaspora in Zionist Thought’, in Essential Papers on Zionism, ed. By Reinharz & Shapira, 1996, ISBN 0-8147-7449-0, p.133

Johnson, Paul (1987). A History of the Jews (İngilizce). New York: HarperCollins. ISBN 0-06-091533-1.

Gartner, Lloyd P. (2001). History of the Jews in Modern Times (İngilizce). Oxford: Oxford University Press. ISBN 0-19-289259-2.

Haaretz.com (English).

Astonishing Chapters from the Life of David Ben Gurion In the Ottoman Empire”. رصيف 22. 1 Ağustos 2019.

DİPNOTLAR

[1] Johnson (1987), pp. 374, 402.

[2] E. Schweid, ‘Rejection of the Diaspora in Zionist Thought’, in Essential Papers on Zionism, ed. By Reinharz & Shapira, 1996, ISBN 0-8147-7449-0, p.133

[3] de Lange (2002), pp. 41–43.

[4] Johnson (1987), p. 10.

[5] Johnson (1987), p. 147.

[6] Johnson (1987), p. 460.

[7] Gartner (2001), p. 431.

[8] Evans, Richard J. (2004). The coming of the Third Reich. 1st American ed. New York: Penguin Press.

[9] Goldhagen, Daniel Jonah (1996). Hitler’s willing executioners : ordinary Germans and the Holocaust. 1st ed. New York: Knopf.

[10] Evans, Richard J. (2004). The coming of the Third Reich. 1st American ed. New York: Penguin Press.

[11] “Inside the secret world of Indonesia’s Jewish community”. Haaretz.com (English).

[12] Lador-Lederer, Joseph. World War II: Jews as Prisoners of War, Israel Yılbook on Human Rights, vol.10, Faculty of Law, Tel Aviv University, Tel Aviv, 1980, pp. 70-89, p. 75, footnote 15

[13] Astonishing Chapters from the Life of David Ben Gurion In the Ottoman Empire”. رصيف 22. 1 Ağustos 2019.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz