Bu çalışmanın amacı Ortadoğu’da yaşanan güncel gelişmeler ışığında Türkiye’nin Suriye politikasındaki gelişme ve değişikliklere değinerek, özellikle Arap Baharı sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti arasındaki ilişkinin nasıl şekillendiğine ilişkin bir değerlendirmede bulunmaktır. Öncelikle tarihsel süreç içerisinde Türkiye-Suriye arasındaki temel ilişkiden genel olarak bahsedilmiş, daha sonra Arap Baharı ile birlikte Türkiye’nin Suriye politikası 3 dönem içinde incelenmiştir. Bu bağlamda giderek artan Suriyeli mültecilere, muhaliflere verilen desteğe ve Türkiye’nin Rusya ve ABD ile değişen ilişkisine değinilmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde Türkiye’nin Suriye politikasının su sorunu, Hatay meselesi, Hafız Esad’ın PKK’ya verdiği destek ve Öcalan Krizi bağlamında gergin bir süreçten geçtiği görülmektedir. Öcalan Krizi’nin Adana Protokolü’nün imzalanmasıyla birlikte çözüme kavuşması Türkiye Cumhuriyeti ve Suriye Arap Cumhuriyeti arasındaki ikili ilişkilerin gelişimi için kırılma noktası olmuştur. Türkiye’nin Suriye ve daha geniş çerçevede Ortadoğu politikasındaki asıl değişken paradigma ise 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle yaşanmıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından geliştirilen “komşularla sıfır sorun” prensibi kapsamında Ortadoğu’da çok daha aktif bir bölgesel politika benimsenmiştir. Bu bağlamda Suriye ile olan ilişkilerin gelişimi de olumlu bir ivme kazanmıştır.
Arap Baharının Suriye’ye yansımasıyla birlikte başlayan rejim karşıtı gösteriler Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeniden gergin bir döneme girildiğinin sinyallerini vermiştir. Türkiye, Suriye’deki olaylarla ilgili başta çok net bir tavır takınmasa da daha sonra demokrasi ve özgürlükten yana olduğunu belirterek Beşar Esad’a halkın taleplerini karşılayacak şekilde reformlar yapması tavsiyesinde bulunmuştur. Esad ise Suriye’de, Tunus’ta başlayan halk isyanlarının Zeynel Bin Abidin’in görevden ayrılıp ülkeden kaçmasıyla sonlanması, Mısır’da Hüsnü Mübarek’in istifa etmesi, Libya’da Muammer Kaddafi’nin görevi bırakmak zorunda kalıp halkı tarafından öldürülmesi ile Bahreyn ve Yemen örneklerinde görüldüğü gibi köklü bir değişiklik yaşanmasına izin vermemiştir. Kırk yıldan fazladır Esad Ailesi tarafından yönetilen Suriye, Arap Baharını tersine çeviren rüzgâr konumundadır. Suriye’deki ayaklanmalar kısa süre içinde bir iç savaşa dönmüştür.
2011 sonrası Türkiye’nin Suriye politikası temelde 3 dönem içinde incelenebilir:
İlk dönem, olayların başladığı Mart 2011’den Eylül 2011’e kadar geçen zamanda Şam’ı reform yapmaya ikna etme ve Suriye’yi içten dönüştürerek soruna çözüm bulma çabaları etrafında şekillenmiştir. Bu çabanın altında Yeni-Osmanlıcılık ilkesine dayanan Türkiye’nin bölgesel güç olma isteği yatmaktadır. Bu sebepten Türkiye olayların ortaya çıkmasıyla birlikte ilk olarak bölgesel ilişkilerden yana tavır takınmıştır. (COSKUN, 2015) Bu dönem Esad karşıtı değil aksine destekleyici bir politika benimsenmiş ve gereken reformların gerçekleştirilebilmesi için her türlü ekonomik ve siyasal desteğin verileceği taahhüt edilmiştir. Fakat Beşar Esad’ın somut bir adım atmaması sebebiyle reform talepleri askıda kalmıştır. (ÖZKAN, 2014) Bu dönem, Başta Fransa ve ABD olmak üzere birçok ülkeden kınama ve yaptırım açıklamaları gelirken Türkiye’nin Beşar Esad’ı destekleyici bir politika sergilemesi Türkiye’nin mevcut rejimden yana olduğunu göstermesi bakımından önem arz etmektedir. (ÇAĞLAR, 2014)
İkinci dönem, Türkiye-Suriye ilişkilerindeki anlaşmazlıklar nedeniyle farklılaşmıştır. Bu fikri ayrışmazlık Türkiye’nin reform sürecine ağırlık verirken Esad’ın terör ve güvenlik sorunlarına yoğunlaşması temeline dayanmaktadır. (ÇAĞLAR, 2014) Ayrışmazlıklar sonrası Türkiye’nin Suriye politikası Esad yönetiminin devrilmesi ve bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleneceği üzerine kurulmuştur. Arap Baharının diğer ülkelerde görülen yansıması Esad’ın kısa sürede gideceği yönünde olmuştur fakat Türkiye “Esad’sız bir Suriye” politikasında yalnız kalmıştır. Zira ABD, Fransa ve Rusya gibi önemli rol sahibi ülkelerin seçim çalışmaları Suriye’ye gösterilen uluslararası ilgiyi azaltmıştır. Ankara’nın Suriye ile ilgili öngörülerinin gerçekleşmeme nedenleri rejimin direncini, muhaliflerin yapısını ve bölgesel aktörlerin etkinliğini doğru okuyamaması olarak sıralanabilir. (ERTUĞRUL, 2012) Türkiye 2011 yazından itibaren muhalifleri desteklemeye başlamıştır.
Üçüncü dönem ise 2012 yılından itibaren gerçeklerle yüzleşip, soruna odaklanma döneminin başlamasına işaret etmektedir. Türkiye bu dönem Esad karşıtı sert söylemlerini yumuşatmış fakat bölgede de daha aktif bir rol edinmiştir. Sadece desteklenen gruplar üzerinden değil kendi ordusu ile de savaşın bir parçası olmuş durumdadır. (ÖZKAN, 2014) 2011 yılının sonu itibariyle Türk kamuoyu Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında “yeniden güvenlikleştirmenin” gerekliliğine ikna edilmeye çalışılmıştır. (COSKUN, 2015) Bu dönemin diğer bir özelliği ise artık Suriye’yi kimin yöneteceğine değil Suriye’nin nasıl yönetileceğine odaklanılmış olmasıdır. Haziran 2012’de ilk uluslararası zirve olarak Cenevre görüşmeleri başlamıştır. Toplamda 8 Cenevre, 7 Astana, 3 Soçi ve son olarak Tahran’daki görüşme ve uluslararası zirveler ile Suriye’de şiddetin durdurulması üzerine çalışmalar devam etmektedir.
Özgür Suriye Ordusu’nun Desteklenmesi
Türkiye muhalifleri desteklemeye başladıktan sonra, rejim güçlerine karşı savaşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mensuplarının Türkiye’de yapılanmasına izin vermiştir. ÖSO ana üssünü Suriye sınırındaki Hatay olarak duyurmuştur. ÖSO mensuplarının sınırdan Suriye’ye geçişine izin verilmiştir. Bunun üzerine Esad Türkiye’yi “teröristlere” para ve silah yardımı yapmakla itham etmiştir. Türkiye’deki ana muhalefet partisi CHP ve Rusya da Türk hükümetini El Kaidenin eski Suriye kolu El Nusra ve IŞID’e yardım etmekle suçlamıştır. (ÖZBEK, 2018)
ABD İş Birliğinden Vazgeçip Rusya ile Yakınlaşma
Ankara ile ABD’nin ortak projesi olan eğit-donat programı kapsamında ÖSO mensupları Türkiye’de eğitim almış ve silahlandırılmıştır. ÖSO mensupları 2015 yılında Suriye’de savaşmaya başlamıştır. Ancak başarıya ulaşamayan program kısa süre içinde ABD tarafından sonlandırılmıştır. ABD daha sonra IŞID ile mücadelede partner olarak ÖSO yerine YPG’ye yönelmiştir. Bu gelişme Türkiye-ABD-YPG üçgeninde kırılma noktalarından biri olmuştur. Türkiye’nin Suriye politikasını belirleyen en önemli faktörlerden biri Rusya olmuştur. Rusya Eylül 2015’de Esad rejimine destek olmak için askeri operasyonlar başlatmıştır ve operasyonlarına halen devam etmektedir. Böylece bölgede nüfuzunu arttırmış ve daha fazla söz sahibi olmaya başlamıştır. Türkiye de özellikle ABD’nin YPG’yi desteklemeye başlamasından sonra ABD’den uzaklaşıp Rusya ile yakınlaşmıştır. (ÖZBEK, 2018)
Giderek Artan Suriyeli Göçmenler
Krizin ilk aylarından sonra 2012 itibariyle göçmen akımı hızla başlamıştır. Türkiye, Suriyeli göçmenlere kapılarını en fazla açan ülke olmuştur. 2012 yılından bu yana ülkemizdeki Suriyeli göçmen sayısı 3,5 milyonu geçmiş durumdadır. (GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ , 2018)
Suriye Zirveleri
İlk uluslararası zirve Haziran 2012’de İsviçre’nin Cenevre kentinde yapılmıştır. Cenevre görüşmeleri genel itibari ile başarısız kalmıştır. İlk iki Cenevre görüşmesinde Batı Dünyası ve Doğu dünyası arasındaki Esad konusundaki fikir ayrışmazlıkları görüşmelerin sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur. Cenevre-3 görüşmelerinde Türkiye-Rusya-İran ateşkesi imzalanmıştır. Bu ateşkes de sonuç vermeyince barış görüşmelerine yeniden başlanması kararlaştırılmıştır. 1.Astana görüşmeleri sonucunda yayınlanan bildiriye göre Suriye sorununun askeri yöntemlerle çözülemeyeceği anlaşılmış ve siyasi sürece geçiş için Türkiye, Rusya ve İran garantörlüğünde üçlü bir denetleme mekanizması oluşturulmasına karar verilmiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının üzerinde durulmuştur. Devam eden Cenevre görüşmelerinde “terörle mücadele” üzerinde durulmuş ve daha önceki müzakere konularının hayata geçirilmesine karar verilmiştir. 4.Astana görüşmeleriyle bir ilk olarak “çatışmasızlık bölgelerine” yoğunlaşılmıştır. Muhalifler İran’ın çatışmasızlık anlaşmasında garantör ülke olmasından rahatsız oldukları için tepki göstermişlerdir. Bu görüşmeden sonra muhalifler söz haklarını Türkiye’ye devretmişlerdir. 5.Astana görüşmesi ile çatışmasızlık bölgeleri içine garantör ülke olarak Ürdün ve ABD de katılmıştır. Bu iki ülke olmaksızın çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulamayacağı kanısına varılmıştır. Türkiye, Rusya ve İran’ın katıldığı 1. Soçi Zirvesi tüm dünyada büyük ilgi görmüştür. Bu üçlü görüşme uluslararası basında ABD ve diğer Avrupalı devletlerin devre dışı kalması olarak yorumlanmıştır. Erdoğan bu görüşmede terörist grupların süreçten dışlanmasını Türkiye’nin önceliği olarak duyurmuştur. (SUİÇMEZ, 2018) 7 Eylül 2018’de gerçekleşen Tahran zirvesinde Erdoğan karşılıklı ateşkes çağrısında bulunmuştur. Buna ek olarak Türkiye’nin mülteci kapasitesinin dolduğunu belirtmiştir. (Hürriyet Gazetesi Dış Haberler, 2018)
SONUÇ
Arap Baharı yalnızca Ortadoğu coğrafyası için değil küresel anlamda büyük öneme sahiptir. Türkiye, jeostratejik konumu ve tarihsel bağları itibariyle Arap Baharından etkilenen ve bu etkiyle birlikte tepki veren bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. 2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle Türkiye’nin Ortadoğu ve Suriye ile ilişkilerinin gelişimi yeni-Osmanlıcılık ilkesinin izleriyle şekillenmiştir. Türkiye bu dönemde “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinden vazgeçmediğini göstermek istemiş ve pasif olarak nitelendirilebilecek dış politikasını aktif hale getirmeyi amaçlamıştır. Türkiye rejim farklılığı yaşadığı ülkeler ile ilişkisini toplumsal uzlaşıya dayanan kültürel, tarihsel ve dini ilişkiler üzerinden yoğunlaştırmaya çalışmıştır. Bu bağlamda Türkiye Ortadoğu bölgesi içinde “bölgesel güç” rolüne soyunmuştur. Bu dönem orduyu revize ederek yumuşak güç yollarını uygulayan Türkiye, Arap Baharı sonrasında bu tutumunu biraz değiştirerek sert güç denemelerini Suriye üzerinden göstermeye çalışmıştır. Suriye halkı Amerika, Rusya gibi bölgeye ilgi duyan büyük güçlerden göremediği desteği Türkiye’de bulmuştur. Türkiye muhaliflere verdiği destekle arabuluculuk ve uzlaşıyı sağlayabilecek tek ülke olarak görülürken Esad rejiminin kararlığı Arap Baharının diğer ülkelerde görülen ezberini bozmuştur. Türkiye’nin Suriye politikası yalnızca Suriye’de yaşanan gelişmeler ile değil ilaveten bölgesel ve bölge dışı aktörlerin etkisiyle de şekillenmektedir. Bu sebepten, Türkiye Suriye politikasını şekillendirirken bölge ülkelerinden İran ve bölge dışı aktörlerden Rusya ve Amerika ile olan ilişkilerine de dikkat etmek durumundadır. Türkiye, Suriye görüşmelerinde Suriye halkının talepleri ve Suriye’nin geleceği konusunda arabuluculuk rolüne üstlenirken halihazırda bölgesel ve bölge dışı tüm aktörlerden farklı olarak rejim karşıtı politikası ile riskli bir sorumluluk altında bulunmaktadır.
Misafir Yazar: Şule GÜZEL
Kaynakça
COSKUN, B. B. (2015). Retrospective Review of Turkey’s Middle East Policy. Turkey Institute, s. 9-21.
ÇAĞLAR, M. T. (2014). 2011 Sonrası Türkiye-Suriye İlişkileri ve Türkiye-Suriye Krizi . Türkiye’de Dış Politika Krizlerinde Karar Verme ve Kriz Yönetimi Süreç Analizi . TÜBİTAK.
ERTUĞRUL, D. (2012, HAZİRAN). TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI İÇİN BİR TEST: SURİYE KRİZİ. TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI. TESEV DIŞ POLİTİKA PROGRAMI.
GÖÇ İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ . (2018). YILLARA GÖRE GEÇİCİ KORUMA KAPSAMINDAKİ SURİYELİLER. ANKARA: İÇİŞLERİ BAKANLIĞI.
Hürriyet Gazetesi Dış Haberler. (2018, Eylül 8). Tahran’da Tarihi İdlib Zirvesi. Hürriyet: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-tahranda-tarihi-idlib-zirvesi-40949318 adresinden alındı
ÖZBEK, C. (2018, MART 15). GÜNDEM: TÜRKİYE’NİN 7 YILLIK SURİYE POLİTİKASI . Deutsche Welle Türkçe: https://www.dw.com/tr/t%C3%BCrkiyenin-7-y%C4%B1ll%C4%B1k-suriye-politikas%C4%B1/a-42980399 adresinden alındı
ÖZKAN, M. (2014, MART 16). GÖRÜŞ: TÜRKİYE’NİN SURİYE POLİTİKASI NEREYE GİDİYOR? ALJAZEERA WEB SİTESİ: http://www.aljazeera.com.tr/gorus/turkiyenin-suriye-politikasi-nereye-gidiyor adresinden alındı
SUİÇMEZ, M. N. (2018, NİSAN 4). HABER MASASI: DÜNDEN BUGÜNE TÜM SURİYE ZİRVELERİ. STRATEJİK ORTAK: https://stratejikortak.com/2018/04/suriye-zirve-astana-cenevre-soci.html adresinden alındı
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
burada kilit bir soru sormak istiyorum.
ABD ile ülkemiz arasında gerçekleşen eğit donat programı neden sonlandırıldı ?
acaba ABD gerçekten bu program başarılı olsa ypg ye yardım etmeyecekmiydi ?
Farklı bir soru daha, işid ülkemiz sınırlarına kadar dayandığında daha pyd terör örgütü güçsüzken neden işidi bahane edip operasyon duzenlemedı. neden pyd nın bu kadar guclenmesi beklendi? fırat kalkanı harekatını yaparak batı tarafa gidişi kesildi fakat fıratın doğusu ne olacak ? bizim uzun vadede planımız nedir ?
zeytin dalı harekatı ve fırat kalkanı harekatı ile alınan bölgeler de nasıl bir yönetim olacak ? amaç nedir ?
Bir de kandil deyip duruyoruz fakat ben sincar bölgesini herşeyden daha önemli buluyorum. zira sincar bölgesi kuzey ırak ile “kuzey” suriye arasında ki köprü bölgede bulunuyor. bu bağı koparmak benim için orta doğuda ki herşeyden daha önemli. kandile operasyon yapar terörist avlarız fakat sincara operasyon yapar o köprüyü kesersek ilerisi için çok çok güzel bir hamle yapmış olmazmıyız. bahsi geçen 4 ülkeden toprak alıp birleştirme hayallerine daha ülkemize bela gelmeden sınırımızın dışında müdahale etmiş olmazmıyız?
bu bölgenin bu kadar kritik olduğunu bi ben mi görüyorum.
Güzel yazıyorsun, neden arada yazmıyorsun ? :)) . Genel hatlarıyla katıldığım bir yazı olmuş.Yalnız hiç yorumunu katmamışsın .Bu süreç hakkında şu şu şu olsa daha iyi olurdu dediğin bir kısım yok,ek olarak bundan sonrası için bile bir tahmin ve öneride bulunmanı da beklerdim.Çünkü Suriye denklemine son derece hakimsin.Gerçi bilimsel gerçekliğe yakın bir yazı yazmaya çalışmışsın o yüzden kendi düşüncelerini ve iddialarını karıştırmak istememiş olabirsin.Saygıyla karşılıyorum